Kirlenen ve öcü gibi gösterilen terimlerden biri de şeriat terimidir.
Kimileri İslam diyemediği için şeriat, tarikat, ümmet gibi deyimler üzerinden Müslümanları tahkire çalışıyorlar.
Oysa ülkemizde şeriat denince kısaca, "İslâm'a ait dinî, ahlâkî ve hukukî hükümler" anlaşılır. Aldığımız abdest kıldığımız namaz, bütün dini emirler ve yasaklar, şu mübarek Ramazan ayında tutuğumuz oruç da bir şeriat emridir.
Şeriat karşıtlığı İslam karşıtlığıyla eşdeğerdedir. Bu bağlamda da bir Müslüman şeriat karşıtı olamaz.
Müslüman İslam'ı bir bütün olarak kabul eden kimsedir. İslam hükümlerinin bir kısmını kabul edip diğer bir kısmına karşı çıkamaz.
Müslüman, İslam'ın bütün emirlerini yerine getiremiyor veya yasaklarının tamamına riayet edemiyor olabilir ama emirin emir yasağın yasak olduğuna inanır ve gücü nisbetinde uygulamaya çalışır.
İslam, doğumundan ölümüne kadar Müslümanın riayet edeceği kurallar koymuştur. Bu kurallar kainatın Yaratıcısının koyduğu kurallar olup insanlığın yararına olan kurallardır.
Yalan söylememek, haksızlık yapmamak, hile yapmamak, adil olmak, dürüst olmak, aldatmamak, öksüzü yetimi korumak, çevreyi korumak, ötekine saygı ve saymakla bitiremeyeceğimiz kurallar İslam'ın insanlık yararına koyduğu kurallardır.
Evet toplum güvenliğini ve sağlığını temin için kimi caydırıcı hükümler de vardır ama Müslüman İslam'ın koyduğu cezalara da, "Şeriatın kestiği parmak acımaz." diyerek yaklaşır.
Bu deyim günümüzde bile hukuka saygı gereği kastedilerek kullanılır.
Şeriat karşıtlarının içine düştükleri en büyük çelişki de şeriat uygulaması olan cenaze namazına itiraz etmemeleridir. Ayrıca dinle imanla alakaları yoktur, dinin hiçbir emrine uymazlar ve hemen bütün yasaklarını çiğnerler ama gider Mevlana'ya sığınırlar Yunus'a sığınırlar, Hacı Bektaşı Veli'ye sığınırlar! Sanki bu üç önemli şahsiyet onların yaptığını onaylıyormuş gibi davranırlar.
Oysa her üçü de şeriattan asla taviz vermeyen şahsiyetlerdir.
Mesela Mevlana Celaleddini Rumi, evet büyük mutasavvıftır ancak aynı zamanda büyük bir İslam/şeriat hukukçusudur.
Mevlana'nın dini görüşlerini öğrenmek isteyen onun "Fihima fihi" (Ne varsa oradadır) isimli kitabını okursa onun önsözünde, "Şeriat, bir kaynaktır ve hükümleri herkes içindir. Şeriata uyan manevi huzur ve zevkler elde eder." dediğini görür.
Mesnevi'si de İslam ahlakından başka bir şey anlatmaz.
Yunus Emre'nin hakikata ulaşmak için şeriat kapısından girmek gerektiğini ifade eden "Şeriat, tarikat yoldur varana." beytini yukarıya yazdık.
Hacı Bektaşı Veli de 4 kapı (Şeriat, Tarikat, Marifet, Hakikat) ve 40 makamdan bahseder. Hakikata ulaşmak için de birinci kapı olan Şeriat kapısından girileceğini anlatır. Hedef insan-ı kâmildir. Her kapıdan girişte on makamdan geçmek gerekir. Böylece kırk makamdan geçen kimse "İnsan-ı Kâmil" olur. 40 makamı okuyan da orada İslam'dan başka bir şey bulamaz.
İslamcı ve şeriatçı gibi İslam karşıtlarının kullandığı deyimleri Müslümanlar kabul etmez. Çünkü İslam'ı kabul edenin adı Allah'ın verdiği isim olan Müslümandır.
Hülasa şeriat kötü bir şey değildir, dinin öteki adıdır.
Kötü bir şey olsaydı cumhuriyetin fabrika ayarlarını belirleyen 1924 anayasasının 26. Maddesine meclisin ilk görevi "Ahkamı şeriyyeyi tenfiz" yani 'şeriat hükümlerini uygulamak' yazılır mıydı hiç?!