Milli birlik ve kardeşlik projesi bağlamında, yılın belki de yüzyılın en ilginç teklifi Mehmet Şevket Eygi Beyefendi’den geldi..
Üstat, Şeriatın özerkliğe alternatif olabileceğini düşünmüş olacak ki, PKK/HDP’nin özerklik taleplerini boşa çıkarmak ve terörle mücadele etmede başarı sağlamak için, bölgede şeriat ilan edilmesini istemiş.
Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküş yıllarında bile, Osmanlı aydınlarının Kürtler’in yaşadığı bir coğrafyayı elde tutmak için aklına gelmeyen ‘salt Kürtler için’ bir teklif, cumhuriyetin ilk yıllarından başlayarak kırklı-ellili yıllara kadar peş peşe devam eden isyan ve kalkışmalara rağmen, kimsenin aklına gelip de düşünmediği bir teklif, yaklaşık yüz yıl sonra muhafazakar bir Türk münevverinin aklına geliyorsa sebepleri üzerinde, durup düşünmek gerekir.
Eygi belli ki Türkiye’nin PKK’yle mücadelesinde, işlerin iyiye gitmediğine kendisini iyice inandırmış ki gidişatın pek de parlak olmadığını herhalde görmezlikten gelmek mümkün değil.
Ama peki çare, Türkiye’de Başkanlık sistemini tartışırken, ülkenin bir bölgesinde şeriat istemek midir?
AB üyesi olmak isteyen, yeni bir anayasanın hazırlıkları içinde olan Türkiye’de, gelin bir bölgeyi şeriatla yönetelim diyorsanız sağlam gerekçeleriniz olmalıdır, ama ne kadar zorlarsak zorlayalım, Türkleri AB hukuku ve yeni bir anayasayla, ama Kürtler’i de şeriatla yönetelim diyebilecek bir tarihi süreçte değiliz.
“Yıllar önce, terörü bitirmek için o bölgede Şeriat ilan edilsin demiştim. Ne uçuk bir teklif değil mi?.. Uçuk değil, en isabetli ve doğru tekliftir”
‘Özerklik’ talebinin “Doğu Anadolu’dan, bugünkü Ermenistan’ın beş misli toprak koparılması, Güneydoğu’da da İsrail himayesinde bir Kürt Yahudi cumhuriyeti kurulması” anlamına geldiğini savunan Eygi “Terörle mücadele eden özel kuvvetler İslamî bir disiplin içinde olmalıdır. Namaz kılınmalı, Kur’an okunmalı, abdestli olunmalıdır. Türkiye’nin yeniden İslamlaşması doğudan ve güneydoğudan başlamalıdır” demiş.
***
Terörle mücadelenin içinden doğacak bir şeriat uygulaması neye benzeyecek kestirmek zor ama tarih, terörle mücadele bahanesiyle, zamanı ve imkanları heba eden ülkelerin örnekleriyle doludur.
Sayın Eygi’nin yukarıdaki cümlelerinden de anlaşılabileceği gibi, Eygi, terörle mücadeleyi anlaşılan bir ‘fırsata’ dönüştürmek istiyor. Şeriatı Doğu’dan başlatalım, sonra da Türkiye’ye yayalım fikri, oldukça ‘orijinal’ ama ‘felaket çözümü’ diyebileceğimiz bir çözüme giden yolu da açacak bir fikirdir.
İşin ilginci, muhtevası farklı ama buna benzer bir fikrin zaten PKK/HDP tarafından savunuluyor olmasıdır.
HDP/PKK sözcüleri, özerkliği ve özyönetimi önce Doğu’da sonra da bütün Türkiye için istediklerini her fırsatta söylüyorlar.
Türkler, HDP/PKK’nin Türkiyelileşmek projesine inanmış gibi görünüyordular, HDP’ye oy verdiler ama şimdi derin bir aldatılmışlık duygusu içindeler.
Kürt halkı da, özyönetim/kanton ilan edilen yerleri, arkasına bakmadan ve kitlesel olarak terk ediyor.
Ne Kürtler, ne Türkler, bu modele ikna edilebildi.
Özyönetim, komünal bir işleyiş temelinde, önce Doğu’da, Sur’da ve Cizre’de inşa edilecek, sonra da Batı’da, Nişantaşı ve Sultanbeyli’de kurulacaktı. Proje buydu, ama tutmadı.
Çünkü Kürt ve Türk halkı, doğrusu, geleceği, kendileri adına söz söyleyen, ortaya proje koyan aydınlardan ve bir takım partilerden daha iyi okuyor.
Bu iki halk ortak geleceği gördü.
Gelecek, her iki halkın ortak vatanı olan Türkiye’de farklı yönetim modelleri önermekten, hele bu modellerin terör uygulayarak veya terörle mücadele ederek kurulabileceğine inanmaktan geçmiyor.
***
Türkiye’nin terörle mücadelesinde başarı, şeriat ilan etmekten değil, Kürt halkının yaşadığı o bölgede, gerçek manada bir demokratik kurumsallaşmayı talep etmekten geçiyor.
Türkiye’de çoğunluğun istediği şeyi, yani AB standartlarında bir demokrasiyi istiyor bölge halkı.
Dini inancını hakkıyla yaşamak istiyor elbette, ama siyasi manada istediği ne şeriat ne özyönetim değil.
Kürt meselesi; Kürtleri hep ayrı düşünmekten, onlara bir türlü yer açmamaktan, onların siyasi temsil hakkını görmemezlikten kaynaklı olarak, nihayet yüzyıl içinde, ‘soruna’ dönüşmüşken, sorunu daha da ağırlaştırmaya ve Müslüman halkın kafasını karıştıracak, gerekszi yere meşgul edecek düşüncelere saplanıp kalmayalım diyorum.
***
Değerli gazeteci Hasan Karakaya Hakk’ın rahmetine kavuştu. Ailesine ve dostlarına başsağlığı ve sabırlar dilerim.