Genellikle yazıldığının ve söylendiğinin aksine CHP, SCF’nin kurulmasından hiç de memnun olmamıştı; kısa sürede karşı önlemlerini almaya başlamıştı bile. Mürtecilere karşı dikkatli olunmayacaktı da, ne yapılacaktı zaten?
Serbest Cumhuriyet Fırkası (SCF) her ne kadar “en yüksek müsaadeye mazhar parti” olarak kurulmuşsa da, CHP de gardını almakta hiç gecikmedi. SCF 12 Ağustos 1930 tarihinde resmen kurulmuştu; üyelik kaydına ise 21 Ağustos’ta başlamıştı. Hemen ertesi günü 22 Ağustos’ta CHP Genel Sekreteri Saffet Arıkan, yayınladığı genelgede yeni muhalefet partisi hakkında parti müfettişlerini aydınlatıyordu.
“Kara ruhlular”ın tehdidi
göre, yeni parti cumhuriyetçilik ve laiklik ilkelerinde iktidarla herhangi bir anlaşmazlık içinde olmadığını açıklamıştı; elbette yeni parti de üye kaydetmekte serbestti. Ne var ki, cumhuriyetçi ve laik ilkeleri içten kabullenmemiş (çok kısa bir süre önce cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde sözü edilen ‘özde ve sözde” ayrımını hatırlatmıyor mu?) ve “ruhen mürteci” bazı kişilerin de yeni partiye müracaat etmeleri ve muhalefet partisinin yöneticilerinin de dikkat ve inceleme eksikliği sonucunda bu kişileri üye olarak partilerine alma ihtimali her zaman için vardı. Böyle bir tehdit ve risk karşısında CHP’lilere de elbette bazı görevler düşüyordu. Bu türden kişilerin SCF’ye geçtikten sonra propaganda faaliyetlerine de girişmeleri mümkündü. Bütün bunların engellenmesi için CHP örgütünün bu gibi “kara ruhlular”la şiddetle mücadele etmesi lâzımdı. CHP’liler bir şekilde SCF’ye böyle kişilerin üye kaydedildiklerini haber alırlarsa, bu durumu uygun bir şekilde parti merkezine bildirmeliydiler. Parti müfettişleri, bu uyarıyı uygun şekilde bütün parti örgütüne yayacaklardı. CHP merkezi, SCF’nin muhtemel üyelerinin profilini sadece merak etmekle kalmamış, fakat aynı zamanda öngörmüştü de. Daha üye kaydının başladığı gün CHP genel sekreteri, SCF’nin mürtecileri üye kaydedebileceğini hissetmişti ve ardından kısa bir süre sonra başlayacak olan suçlamalar için daha ilk elde kanıtını hazır etmişti bile!
Daha da ilginci, genelgenin taslağında bu türden ihbarların önce SCF’ye aktarılmasının istenmesiydi; bundan bir sonuç alınamayacak olursa, meselenin parti merkezine nakli talep ediliyordu; ama taslakta yer alan bu öncü ikâz mekanizmasından nedeni anlaşılamayacak bir şekilde vazgeçilmişti. Belki de CHP örgütünün SCF karşısında bu türden bir denetim yaptığı anlaşılsın ya da bilinsin istenmemişti. CHP örgütü, SCF karşısında bir tür bekçilik görevi yapacaktı.
Komünistlerle mürteciler elele
Arıkan yine aynı gün yayınladığı bir başka genelgedeyse benzer başkaca bir uyarıya yer veriyordu; bu kez CHP’ye aktarılan haberlere göre, SCF’nin kuruluşu “softa ruhlu mürteciler”le komünistlerin faaliyetine yol açmıştı ki, bu tabiîydi. Çünkü onlar “her fırsatı ganimet” bilirlerdi. Ancak partinin teyakkuz halinde olması gerekirdi. Dahası SCF’nin kuruluşunun üzerinden daha on gün geçmeden Arıkan, mürtecilerin şapka yerine fes, yeni harfler yerine Arap harfleri, ülkeden haksız yere kovulduğunu ileri sürerek saltanat ailesinin yeniden memlekete dönüşü konularında yoğun propagandaya giriştiklerini ileri sürüyordu. Tekkelerin açılacağı ve vergilerin de kalkacağı yolundaki propagandalar ancak “vatansız insanlar”ın yapacağı türden şeylerdi. Hatta askerliğin dahi kaldırılacağı söyleniyordu. Şimdiye kadar gerçekleştirilen bütün inkılâplar alt üst edilecekmiş ve saltanatla eskimiş kurumlar ve gelenekler sanki yeniden geri gelecekmiş gibi yapılan propagandalar, ülkenin huzur ve sükûnu olumsuz yönde etkilemeye başlamıştı bile. Gerçi hükûmet teyakkuz halindeydi, fakat parti örgütüne de bu konuda önemli görevler düşüyordu. Bu gibi propagandalarla karşılaşıldığında önce muhatabın aydınlatılması gerekiyordu; ayrıca faillerin hükûmete ihbar edilmesi isteniyordu. Bu konuda merhamet gösterilmemeliydi!
İçişleri bakanlığı devreye giriyor
İçişleri bakanlığı da valiliklere ilettiği 5 Eylül tarihli genelgesinde; SCF’nin propagandasının yasalara itaatsizliği tahrik ve teşvik ettiği, düzen ve asayişi bozduğu belirtiliyor, muhalefetin “muzır” faaliyet içinde bulunmasından yakınılıyordu. Menfî istikâmette propagandalar böylesine genişledikçe, ülke anarşiye düşerdi. “Devlet ve hükûmet otoritesini her şeyden üstün tutmak” gerekirdi. Bu türden propagandalara kapılan vatandaşların daha sonra çekebilecekleri cezalar konusunda aydınlatılmaları gerekiyordu.
SCF doğuda örgütlenmeyecek
İçişleri Bakanı Şükrü Kaya, 3 Eylül’de CHP genel sekreterliğine yazdığı bir yazıda; bakanlığın Birinci Umumî Müfettiş İbrahim Tali Öngören’e verdiği bilgiyi aktarıyordu. Buna göre, SCF genel başkanı Fethi Okyar, Elazığ, Urfa, Hakkâri, Bitlis, Diyarbakır, Siirt, Mardin, Van ve Beyazıt (Ağrı) illerini kapsayan müfettişlik bölgesinde örgüt kurmayacaklarını Saffet Arıkan’a sözlü olarak vaat ve temin etmişti! Kaya, buna rağmen muhalefet partisinin bu bölgede örgütlenmeye gitmesi halinde buna karşı önlem alınmaması gerektiğini, ancak yine de bakanlığı bilgilendirmenin uygun olacağını belirtiyordu.
Hatırlanacağı gibi, bundan tam on beş yıl sonra DP’nin kurulması gündeme geldiğinde, bu kez de DP’den aynı bölgede örgütlenmemesi istenecek ve bizzat Adnan Menderes’in daha sonra yapacağı açıklamada da belirteceği üzere, partinin kuruluşu için yapılan pazarlıklarda bu konu öne çıkacaktır.
Bütün bu gelişmelerin göz ardı edilerek bugünkü Kürt meselesinin analizine girişmek herhalde ancak kötü bir şaka olabilir; CHP ve iktidar niçin bunca uzun yıllar boyunca bölgede örgüt kurulmasından rahatsız olmuştur sorusuna verilecek yanıt çoktan sırasını beklemektedir.
Ne var ki, CHP sadece muhalefet partilerinin bölgeden uzak kalmasını istemiyordu; aksine kendisi de bölgede örgüt kurmaktan çekinmişti. 1938 yılında bile CHP’nin Ağrı, Diyarbakır, Elazığ, Muş, Mardin, Siirt, Urfa, Van, Bingöl, Bitlis, Hakkâri ve Tunceli illerinde örgütünün bulunmadığını söylersem, bilmem bana inanır mısınız? DP’den her ne kadar doğudan ve güneydoğudan uzak durması istenmişse de, CHP rejim değişikliğinden sonra örgütlenme politikasını temelden değiştirecek ve bütün illerde örgütlenmeye gidecektir. Yine de 1946 yılında örgüt kurmaktan kaçındığı tek il Tunceli idi! Eski adıyla Dersim’den hala uzak durmaya çalışıyor olmasının acaba nedeni ne olabilirdi?
DÖNEMİN DERS KİTABINDA SCF
1931 yılında basılan dönemin lise tarih ders kitabında SCF öyküsü sıcağı sıcağına anlatılıyordu. Fakat burada artık SCF’nin bizzat Atatürk’ün teşviğiyle kurulduğuna dair en küçük bir işaret ya da iz yoktu. Parti adeta kendiliğinden ortaya çıkmıştı bu anlatıma göre. Bu öyküde SCF’nin bahsi ve âkıbeti, sadece üçüncü dönem milletvekili genel seçiminin zamanından önce yapılmasının temel nedeni olarak takdim ediliyordu. Resmî teze göre, muhalefet partisinin bahtsız sonu kendi hatasıydı. Partiye akın eden “mürteci unsurlar” partinin sonunu kendiliğinden hazırlamıştı. Tuhaf olan nokta, zaten bu âkıbetin daha partinin kurulmasının üzerinden birkaç gün geçtikten sonra CHP yönetimi tarafından zaten öngörülmüş olduğu konusundaki suskunluktur!
PAYLAŞILAMAYAN?MUSTAFA KEMAL
Cumhurbaşkanı Atatürk’ün CHP’den kopup SCF’ye geçtiği yönündeki propaganda da anlaşılan hayli tutmuştu. O kadar ki, Arıkan, daha 2 Eylül tarihinde, bu yöndeki söylentileri aktardığı genelgesinde, Gazinin asla CHP’den ayrılmadığını ve ayrılmayacağını vurguluyordu. Elbette bu propaganda yalnızca bir söylentiden ibaretti ve gerçekçi de sayılamazdı. Ne var ki, bu türden bir propagandanın muhalefet partisi mensuplarınca özellikle yayılmasının önemli bir nedeni olmalıydı. Muhtemelen Gazinin ismi hem meşruluk kaynağıydı, hem de önemli bir destek. Bu bakımdan muhalifler, iktidar partisinin genel başkanını kendi partilerine kaydetmekte sakınca görmemiş olmalıydılar! Bir diğer neden, bu sırada CHP saflarındaki dalgalanmayı hızlandırmak da olabilir. Nitekim, SCF’nin kuruluşuyla birlikte iktidar partisinin üyeleri ve hatta örgüt yöneticileri dahi muhalefet saflarına katılmakta sakınca görmemişlerdi. Bu türden bir söylenti, bu dağılmayı hızlandırabilirdi. Diğer yandan, Gazinin kamuoyundaki prestijinden de yararlanılmak istenmiş olmalıdır. Her neyse, bu propagandanın halk üzerinde derin etkileri olmuş olmalı ki, Arıkan 6 Eylül tarihli bir genelgesinde, “halkımızın saf kısmı”nın bundan “zehirlenmekte” olduğunu yazmaktan kendisini alamayacaktır. SCF’ye katılanlar, çıkarları zedelenen memnuniyetsizlerden ibaretti. Her neyse Atatürk kısa zaman sonra bu türden boş söylentilere kesin olarak son verecek şekilde CHP ile olan tarihsel bağlarını vurgulayan bir açıklamayı basında yayınlatacaktır.