Kürt meselesinin tarihî arka planını, siyasi yönünü ve bu meselede gelinen son noktanın nasıl bir şükür vesilesi olduğunu şu günlerde sıkça yazmak lazım, ama ben bu yazıda Kürt’e muhabbetimi anlatmakla iktifa edeceğim.
Bundan 4-5 sene evvel yazmıştım, tekrarda fayda var:
Mustafa İslamoğlu, infak eden insan için “cennet gibi bir insan” diyor; “içinde bulunduğu eve cennet kokusu verir, onunla beraberliğiniz adeta cennetten bir an yaşamak gibidir”.
***
Kürt, işte böyle bir insan. Onun misafiri olmak, cennetten bir an yaşamaya benzer. “Benim başım-gözüm üstüne” dedi mi, hiç şüpheniz olmasın, başının üstünde gerçekten yeriniz vardır. Kim olursanız olun, nereden geliyor olursanız olun, sizi baş tacı eder. Sizi izzet ve ikrama boğmak için varını-yoğunu ortaya koyar. Her istirhamınızı emir telakki eder. Her kıpırdayışınızda ayağa fırlayıp “Bir emrin mi var” diye sorar. Gözünüz masadaki sürahiye değdiği anda bir bardak su veya ayran doldurup size uzatır, hafif bir yorgunluk belirtisi gösterdiğiniz anda “hemen yatağı hazırlatayım” der. Emrinize verilmiş, sınırsız rahatınızdan sorumlu bir melektir sanki. Yanından ayrılıp gittiğinizde de onun başı-gözü üstüne olmaya devam edersiniz. Diyelim ki Bingöl’den Diyarbakır’a geçtiniz; artık başka bir evin misafirisinizdir, ama Bingöl’deki dostlarınız sizi mütemadiyen arayıp sıhhat ve afiyetinizi kontrol eder, bir ihtiyacınızın olup olmadığını sorar “başım gözüm üstüne” deyip dururlar. Diyarbakır’dan Mardin’e geçersiniz; bu sefer hem Bingöl’den hem de Diyarbakır’dan “başım-gözüm üstüne” telefonları gelir. Mardin’den Batman’a geçersiniz; bu sefer hem Bingöl’den hem Diyarbakır’dan hem de Mardin’den ararlar. Bu böyle çoğala çoğala devam eder. Sağ salim evinize dönünceye kadar bir melekler ordusu gibi takip ederler sizi. Halbuki çoğu zaman yeni tanışmışsınızdır. Bir daha görüşmeniz de çoğu zaman uzak bir ihtimaldir. Size bir borçları yoktur, sizden temin edecekleri bir menfaat yoktur, ortada hiçbir hesap-kitap yoktur; ama insan olmanın ve bilhassa din kardeşi olmanın hatır ve hukuku vardır işte. Kürt, bu hatır ve hukuku itina ile gözetir.
Ortadoğu dediğimiz coğrafyanın bütün halkları ehl-i muhabbettir, fakat Kürt’ün “başım-gözüm üstüne”si bambaşka.
Ve bu toprakların insanlarının ilginç bir özelliği var: Kendilerinden içtenlikle özür dileyen, suçunu kabul edip hatasını düzeltme iradesini gösteren kimseye müthiş bir şefkat duyarlar. Onun yüreğini daraltmamak için geçmişteki sorunu konuşmaktan imtina eder, o konuştuğu zaman da “geçti gitti” diyerek sıkıntılı havayı dağıtmaya çalışırlar. Sonrası: “Eee? Daha daha nasılsın? Bir isteğin-arzun var mı? Benim başım-gözüm üstüne.” Mesele hal yoluna girdiği anda (ama adaletli bir hal yoluna girdiği anda) bağırlara taş basılır, geçmişe sünger çekilir, yaşanan acılar unutulur ve dostluk, barış, esenlik ihya olur.
Kürt Meselesi’ni çözme yolunda tam yol ileri!