Beşiktaş’ın Fener’den daha çok kazanmaya ihtiyacı vardı. Kaybetmesi, yarışta 6 puan geri kalmasına yol açacaktı. Ve de derbi kazanamamak, Olimpiyat Stadı’nda başarısız olmak gibi baskıları da üzerinde taşıyordu. İki yıldır kederle biten derbilerin bir yenisinde kaderini yazacaktı.
Beşiktaş kaleci hariç, 5 savunma; 5 hücum adamı ile sahadaydı. Aralarındaki oyun akış ilişkisi sağlıklı bir biçimde kurulursa iyi işler yapabilirdi. En önemli notu buydu Beşiktaş’ın. Maç boyunca bunu başardılar.
İki tarafın da hücumcuları güvenilirdi. Maçın gol vaadi güçlüydü. Kenar savunmacıları katılınca, FB’nin hücum gücü öne çıktı. Beşiktaş’ı moral olarak da yıkabilmek için sahip oldukları en hızlı oyunlarıyla önde basarak başladılar... Pereira rakibinin savunmasının ağırlığını düşünmüş olmalı, ilk onbire Fernandao’yu koymuştu. Hızla BJK’ın üstüne gittiler. Ancak, BJK da bunu bekliyordu. Takımca kapanıp, hücumlara kontrollü çıktılar. Çıkışları 15. dakikadan sonra giderek arttı. İki serbest atışta peş peşe iki gol buldular! Gomez’in ilk golü iyi bir planlamanın ürünüydü.
İki golle geri düşünce Pereira takımı yavaşlatıp daha kontrollü oyuna yönlendirdi. FB böyle daha etkili bir yapıya kavuştu. Tosiç’in kalesine golü de BJK’a bir çekingenlik getirdi.
Güneş, iki 10 numarasından biri Sosa’yı çıkarıp Necip’i orta alana ekledi. İkinci yarıda iki taraf da risklerden kaçarak kontrollü oynadı. Pereira’nın Van Persie hamlesi FB’ye hücum toplarını kullanma gücünü artırdı. Persie’nin golünden önce top çıkmamıştı. V.Şen Markoviç’ten daha çok hücum katkısı yaptı takıma ve 2 .golü o hazırladı. BJK’ın en cılız olduğu an o golü yediği andı. Töre’nin üçüncü goldeki asisti ondan hep beklenen şey. Bunları sık yapabilse Gomez’i ününü yaptığı günlere döndürür. Kendisi de tavan yapar. Dün Beşiktaş’ın derbi kazandığını gördük yeniden. Ve... Hiç uzatmayayım, Şenol Güneş’i gördük...