PYD/YPG, Suriye iç savaşının başladığı günden bugüne, Rojava’da (pardon artık Kuzey Suriye demek gerekiyor!) PKK vesayetinin dışındaki bütün Kürt siyasi partilerine hiçbir yaşam hakkı tanımadığı gibi, kimi Kürt siyasi partilerin liderlerini öldürttü, kimisini hala izbe zindanlarında tutsak olarak bir tür rehin almış durumda. ENKS başta olmak üzere, irili ufaklı, kendi dışındaki bütün Kürt partilerine siyaset yapmayı yasaklayan, “ya gelirsiniz bize katılırsınız, askerimiz olursunuz ya da defolup gidersiniz” diyen PYD/YPG zulmüne hiç kimse ses çıkarmıyor.
Kürdistan bölgesel yönetimi Başbakanı Necirvan Barzani’nin “PKK Şengal’den çıkmalıdır” beyanatından sonra özellikle “Birakujî” edebiyatı yapan çevreler, “Kuzey Suriye’de” PYD ve YPG’nin zulüm ve zalimliğine karşı bir gün bile olsa seslerini yükseltip tek kelime etmediler. Tarafsızlık kisvesi altında PKK adına algı operasyonları yürüten bu çevreler, açıktır ki, bizzat PKK’nin siyasi çıkarlarını PKK’den bile daha özenle koruyup kolluyorlar.
Sormazlar mı adama; bu ne iştir? PKK Kuzey Suriye’de herkesi sopa ile kovalarken, neden “Ey PKK, bu yaptığın “Birakujî”dir. Hiçbir kitaba hesaba sığmaz. Kovduğun insanlar zaten Kobanili, Afrinli, Qamişlolu, sen kimi, hangi yerden kovuyorsun?” demediler. Ağızlarını bile açmadılar. Tam tersine PYD ve YPG’nin her yaptığını onaylayıp alkışladılar.
Şengal’deki PKK varlığına sadece Kürdistan yönetimi karşı değil, aynı nedenlerle ABD de PKK’nin Şengal’deki varlığına karşı. Peki, bu iki önemli gücün karşı olmasına rağmen PKK neden Şengal’de varlığını koruma kararlılığını sürdürüyor? Hiç şüphesiz bunun nedeni İran’dır. PKK, İran devletinin stratejik çıkarlarını korumak amacıyla Şengal’deki varlığını devam ettirmek istiyor. Bilindiği gibi İran, Tahran’dan başlayıp Akdeniz’de sonlanan bir koridor için yıllardır büyük çaba sarfediyor ve bu durumu ulusal güvenliğinin en öncelikli hedefi olarak ilan ediyor. İran tuhaf bir güvenlik stratejisiyle direnç merkezlerini kendi çeperlerinde kurgulayan bir devlettir.
Suriye’de Esad rejimini ayakta tutmak, bu stratejinin en önemli halkalarından biridir. İşte tam bu noktada PKK de Esad rejimin bir parçası olmak için İran’la bir stratejik işbirliği içinde. Bu işbirliğinin gereği olarak hem Türkiye’de hem de Bölgesel Kürdistan yönetimi topraklarında bir vekalet savaşı yürütüyor. PKK’nin Şengal’de ısrar etmesi kesinlikle bir savaş davetiyesidir. Çünkü hiçbir koşulda Kürdistan bölgesel yönetimi, kendisi için stratejik değere sahip olan Şengal’i savaşmadan PKK’ye teslim etmez.
PKK Şengal krizini bilerek tırmandırmaya çalışıyor. Çünkü bu kriz deyim uygunsa Bölgesel Kürdistan yönetiminin en yumuşak karnı. PKK, bu kriz ile Bölgesel yönetim Başkanı Barzanî’nin elini zayıflatma siyaseti güdüyor. Bu kriz sayesinde PKK bir taraftan Irak bütünlüğü içinde bölgesel yönetimin daha da güçlenmesine engel olurken, öte yandan da Musul sorununun çözümünden sonra yapılacak bağımsızlık referandumunun önünü kesiyor.
Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ni PKK aracılığıyla zayıflatıp yıpratmayı tasarlayan İran, bir taşla iki kuş vurmak amacında. İran’nın ilk amacı mevcut statünün devam etmesini sağlamak, mümkünse konfederasyon teklifinin bile masaya gelmesine engel olmak. Eğer bu mümkün olmuyorsa, ne pahasına olursa olsun bağımsızlık referandumuna engel olmak.
Taşeron kullanmakta artık bir hayli ustalaşan İran, PKK’yi Şengal’de bu amaçlara hizmet etsin diye konumlandırmaya çalışıyor. İçeride YNK ve Goran’ı teslim alan İran, Şengal’de PKK’yi görevlendirerek, Başkan Barzani üstünde büyük baskı yaratarak, o’nu kuşatıp teslim almaya zorluyor.
Bu konuyu yazmaya karar verdiğimde Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin tanınmış gazetecilerinden olan Shwan Taveng’e bir dizi sorular içeren bir mektup yazdım. Bölgesel Kürdistan’da KDP çevresini en iyi bilenlerden biri olan Taveng, sorularımı uzun uzadıya bir mektupla cevapladı. Pazartesi günü bu mektubu siz okuyucularımla paylaşacağım.