Terörle mücadele, uzunca bir süredir tüm kararlılığıyla sürüyor. Sadece PKK değil, o ve onun uzantıları ya da amaç birliği yaptığı diğer örgütler... Tam saha pres uygulayan askerimiz ve polisimiz, canını dişine takarak hepsinin kökünü kurutmaya çalışıyor. Onların bu alandaki baskısı, başarısı, kararlığı arttıkça, terör örgütlerinin alçaklığı, asker, polis, sivil gözetmeksizin yapılan saldırılara dönüşüyor.
Siz bir köpeğin kuyruğuna ne kadar basarsanız, sesi o kadar çok çıkacaktır. Bu hain emellerdeki örgütler de bu nedenle canımızı acıtmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Ankara ve İstanbul’da yapılanlar saldırıları bu açıdan değerlendiriyorum.
Askerimiz, polisimiz gibi bizim de vatandaşlar olarak bu mücadele üzerimize düşenler var. En başta, alçakların oyunlarına gelmeyeceğiz. Korkudan beslenen hainlerin üzerine “senden korkan senden beter olsun” diyerek gideceğiz. Bu her karışında şehit kanı bulunan toprak, korkuyla vatan olmadı. Aksine, üzerine gelen yedi cihana “senden korkmuyorum” diyen atalarımız sayesinde vatan oldu. Bayrağımızdaki kırmızı, korkanların değil, bu vatan için korkmadan mücadele edenlerin kanı, unutmayalım.
Teröre prim vermemek için kenetlenmek hepimizin görevi. Bizi birbirimizden uzaklaştıran söylemleri bir kenara bırakıp, vatana sahip çıkma ülküsünde hainlere karşı kenetlenmek en önemli vazifelerimizden.
Ancak özellikle sosyal medya üzerinden yapılan bazı paylaşımlar, bu zor günleri daha da zorlaştırmaktan başka bir işe yaramıyor. Eğer sosyal medya ile aranız iyise, hemen hemen her gün İzmir’in çeşitli yerlerinde canlı bomba ya da bomba yüklü araçların görüldüğünü, zaman zaman da yakalandığını okuyorsunuzdur. Bu kirli paylaşımların, ne amaçla yapıldığını anlamak çok zor değil. Terörün beslendiği korkuyu, herkese yayma işlevi gören bu tür paylaşımlara inanan vatandaşlar, farkında olmadan hainlerin istediği gibi davranarak şehirde tedirgin bir yaşam sürüyor. Tedbirli olmakla tedbiri abartmak arasında ince bir çizgi var. Mutlaka her birimiz tedbirli olmalıyız, ancak hiçbirimiz günlük hayatımızı terör ve destekçelerine mahkum edemeyiz.
Öte yandan şunu yaşanan her olayda görüyoruz; terör saldırısının hangi ülkede olduğu maalesef birileri için önem taşıyor. Avrupa’da yaşanan terör saldırısı uluslararası arenada büyük yankı uyandırıyor. Avrupa ülkelerinin her biri el ele, kol kola teröre karşı yürüyor. Oysa Ankara’da, İstanbul’da yaşanan bir saldırı nedense aynı kıymeti görmüyor. Terör örgütüne “terör örgütü” diyemeyen, kanla beslenenlere “terörist” diyemeyen ülkeler, ne zaman ki acıyı kendi topraklarında yaşıyor, o zaman bazı acıların farkına varıyor. “Bana dokunmayan yılan” misali bazı olayları görmezden gelmek, medeni geçinenlerin nasıl da ırkçı olduğunu gözler önüne seriyor. İnsana insan olarak değil de, Avrupalı, Ortadoğulu, Afrikalı ya da Asyalı diye bakan gözler, dünyaya “en medeni topluluk biziz” diye kendini örnek göstermekten utanmalı. Nasıl ki teröristin dini, dili, milleti olmazsa terör saldırısında ölenlerin de dini, dili, milleti olmaz. Hain bir patlamada hayatını kaybeden Müslüman Türk’ün, benzer bir saldırıda hayatını kaybeden Hıristiyan bir Alman’dan ne farkı var? Farkı olduğunu düşünenler, yaşanan acıların kendi sınırlarından uzak olmasına güvendi şimdiye kadar. Ancak geçtiğimiz hafta gerçekleşen olaylar gösterdi ki, Avrupa’nın kalbi bile acıdan çok da uzakta değil. Senin teröristin, benim teröristim diyenler, bu kafa yapılarından vazgeçmedikçe, terörle mücadele konusunda dünya hep zayıf kalacaktır.