Anadolu Ajansı Kemal Öztürk genel müdür olduktan sonra farklı ufuklara açılıyor. Son atılım, Kahire’de açılan büroyla birlikte Arapça bülten çıkarılmaya başlanması... Haberleri, bazı köşe yazılarını Arapça’ya çevirip değişik ülkelerdeki abonelere sunuyorlar...
Keşke bu hizmet daha önce başlasaydı. 2000 yılı sonrasında bizim yaşadıklarımızı günbegün kendi dillerinden takip edebilseydi Mısırlılar, hem ‘Arap Baharı’ denilen süreci daha iyi değerlendirir, hem de şu sıralarda birbiri ardına meydana gelen olaylara hayret etmezlerdi...
Muhammed Mursi’nin cumhurbaşkanı seçilmesi, mensup olduğu siyasi hareketin Meclis çoğunluğunu alıp hükümeti oluşturması sonrasında, Mısır, 2002 Kasım ayında hükümeti devralmasını takiben Ak Parti’nin karşılaştığı olayları neredeyse birebir yaşıyor...
Bazı şeyler orada erken başladı; bizde Tayyip Erdoğan’a ‘Sultan’ lâkabı takmak için bayağı yıllar geçti; Mısır’da Mursi’ye daha şimdiden ‘Firavun’ kılığı münasip görülüyor...
İki ülke arasında sistem açısından büyük farklılıklar olduğunu biliyorum elbette; ancak yine de mukayese edilince farkların çoğu kayboluyor. Mısır’da Nasır-Sedat- Mübarek çizgisini ancak bir askeri diktatörlükle sürdürmek mümkün olabiliyordu; kitleleri serbest bıraksalardı şimdikine benzer bir değişim uzun yıllar önce yaşanırdı.
Türkiye’de durum öyle değil. Yakın zamanlara kadar demokrasi içerisinde bile askeri vesayet varlığını sürdürebildi bizde. Halkın kendini çok öne çıkardığı dönemlerde darbeler yaşanıyor, sivil yönetimi devirip ipleri eline alan askerler kendilerinden sonra da etkilerini sürdürebileceklerinden emin olunca siyasetin önünü açar gibi yapıyorlardı.
Askeri vesayet bizde bayağı geriledi şimdilerde; Muhammed Mursi ve hükümet de Mısır’da sivil otoriteyi kolay kolay kırılmaz hale getirmek için çaba gösteriyor... Bizde on yılda ancak başarılanı on ayda bitirmek niyetinde olduğunu belli ediyor Mursi, çok acul; sadece askerle değil, yargıyla, bürokrasiyle ve medyayla da eş-zamanlı didişiyor...
‘Yarı-resmi’ bilinen el-Ahram gazetesini mümkün olduğunca izlemeye çalışıyorum. Artık nasıl ‘yarı-resmi’ denilirse...
İsrail’in Gazze’ye düzenlediği ve sekiz günde ‘ateşkes’ ile biten saldırıların galibi bizim medyaya göre kim? Hangi gazetemizi açarsanız açın, kimi meşrebine göre hükümete hak verse de, neredeyse hepsi önceliği Mısır Cumhurbaşkanı Mursi’ye tanıyor... “Mursi kazançlı çıktı” herkesin kanaati.
Ne beklersiniz, bütçesinin önemli bir bölümünü devlet karşıladığı için ‘yarı-resmi’ denilen el-Ahram gazetesinden? Zafer çığlıkları atmasını değil mi?
Çok beklersiniz. Arapça bilmeniz şart değil; hafta içi çıkan haber ve yorumlara yer verilen ‘Al-Ahram Weekly’nin son sayısında Cumhurbaşkanı Mursi âdeta çarmıha geriliyor... Manşetten ‘Mursi reel-politikaya yenildi’ diye bağırılıyor; bir başka haberde ateşkesin kâğıt üzerinde kaldığı ileri sürülüp bir diğerinde ‘Mursi kayığı kayalara çarptırdı’ diye seviniliyor.
Başyazının başlığı bile çok mânidar: ‘İşi yapamıyorsan, istifa et...’ Okuyalım: “Devrim sonrasında birinci sınıf devlet adamları ve üst düzey profesyoneller eliyle sahil-i selâmete çıkmayı hak ediyor Mısır... Hüsnü Mübarek’ten devralınan ve sonrasında çarpan etkisiyle artan sorunlarla başa çıkmak zorunda.”
Hükümet ve Mursi yapamıyormuş, istifa etmeliymiş...
Sorunlar da tanıdık, bildik sorunlar: Bir hafta önce hızlandırılmış bir tren, demiryolu görevlisinin uyuyakalıp makası zamanında değiştirmemesi yüzünden, öğrenci taşıyan bir otobüsle çarpışmış ve 51 kişi hayatını kaybetmiş... Büyük bir trajedi elbette. “Mursi’nin popülerliği gitti” diyor gazete.
2003’te yaşanan Pamukova olayı sonrasında gazetelerimizin manşetlerini hatırlattı bana Mısır basını...
Başka? “Mısır süratle batan gemiye benziyor” diyen el-Ahram, bir ikinci başarısızlık olarak Metro işçilerinin grevini sayıyor. Cumhurbaşkanı, başbakan, hükümet... Herkes suçluymuş...
Cumhurbaşkanı seçileli, hükümet kurulalı kaç gün oldu Mısır’da, bu acele ne yahu?
Görüyorsunuz, elde tek bir senaryo var, her yerde aynı oyun sahneye konuluyor.