Erdoğan-Bahçeli buluşması ve “ittifak”ın isminde karar kılınması, CHP cenahında telaşlı bir heyecan oluşturdu...
Heyecanı anlarız...
Telaşı da anlarız...
Cumhurbaşkanlığı seçimine şurada kalmış bir yıl... Henüz bir adayda karar kılamamış, genel başkanını aday gösterip göstermeyeceği meçhul, seçime hangi ittifakla gireceği belirsiz bir partinin telaşını ve heyecanını anlarız...
Fakat “harici” unsurları anlamıyoruz...
Bunlar bir kısım sivil toplum kuruluşu, bir kısım aydın, bir kısım basın...
CHP’nin resmi olmayan destekçileri...
Diyorlar ki, “Hani cumhurbaşkanlığı hükümet modeli koalisyonlara son verecekti? BBP’nin yancı rollerde göründüğü AK Parti-MHP ittifakı düpedüz koalisyon değil mi? Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu?”
İlginçtir, bu söylemi, AK Parti’nin tapulu arazisi üzerinde gecekondu kondurmaya çalışan, suçüstü yakalandıkları için naçar Erdoğan’a trampa yapan sinsiler de paylaşıyor ve Erdoğan’la meselelerini halletmek için bol bol Bahçeli’ye saydırıyor.
İlginç bir nokta daha:
Bahçeli düşmanlığı sinsilerde pik yapmış durumda...
Erdoğan’a diyemediklerini, Bahçeli’ye diyorlar.
Erdoğan’da nakıs bulduklarını Bahçeli üzerinden, Bahçeli’ye düşmanlık yaparak ifade ediyorlar ve “Hani Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi koalisyonları bitiriyordu” diyerek, mahut çürütme kampanyasına malzeme üretiyorlar.
Bahçeli-Akşener çekişmesinde de, Akşenercilik yapmışlardı, hatırlayacaksınız... MHP’yi kongreye icbar eden FETÖ yargısını alkışlamışlardı...
Bahçeli’nin hamlesi, gerçekten de koalisyonlar dönemini sona erdirecek süreci hızlandırmıştı; yani 16 Nisan referandumu, Bahçeli’nin, “Fiili duruma anayasal bir çerçeve çizelim” teklifiyle gündeme gelmişti...
Sinsilerdeki Bahçeli düşmanlığının bir nedeni de bu... Parlamenter sistem devam etseydi, “adamlarına” yeniden şans doğabilecekti. AK Parti’nin tapulu arazisi üzerinde istedikleri gibi at koşturacaklardı. İstedikleri partiyle koalisyon kuracaklardı. Belki Erdoğan’ı Beştepe’ye hapsetme imkânı da doğacaktı. Bu nedenle 16 Nisan referandumunda “hayır” cephesinde yer aldılar
Şimdi aynı gerekçelerle (daha doğrusu beklentiyle) AK Parti-MHP ittifakına saldırıyorlar: “Hani koalisyonlar dönemi sona ermişti?”
Bu arkadaşların (ve tabii CHP’nin resmi olmayan destekçilerinin) bilmediği (yahut bile bile çarpıttıkları) husus şu:
Koalisyon başka, ittifak başka...
Partiler (seçim öncesinde), parlamento dengesini değiştirmek için “ittifak” yapabilirler... Bazı bölgelerde (yerel seçimler için geçerlidir bu) ortak aday gösterebilirler... Bazı bölgelerde ittifak kurdukları parti lehine adaylarını çekebilirler...
Bunun önünde “yasal” ve “ahlaki” bir engel bulunmuyor.
Kaldı ki, parlamentoda çoğunluğu oluşturmak artık bir anlam ifade etmiyor; yani seçimi açık farkla kazanmış partinin hükümet etme konusunda bir önceliği ve avantajı bulunmuyor.
Çünkü parlamento dengesiyle “hükümet”in bir alakası bulunmuyor...
Hükümeti, parlamentoda çoğunluğu oluşturan parti (ya da ittifaklar) değil, “Cumhurbaşkanı” seçilecek kişi kuracak.
Bu kadar net!
Dolayısıyla koalisyon olmayacak, güvenoyu olmayacak, gensoru olmayacak.
Durum bu kadar netken, “Eyvah, koalisyon” demenin gereği nedir?
Doğan Medya Grubu’ndan el almış CHP’nin yancı kadrosu da, şu sıra, 12 Eylül öncesinin tatsız “milliyetçi cephe” hikâyelerini anlatıp duruyor: “Erdoğan ve Bahçeli cepheleştiriyor... Dikkat!”
Madem ittifakları ve olmayan koalisyonu “dikkat” ünlemiyle karşılayacaktınız, neden 7 Haziran seçimi öncesinde teröristin eline sazı verip “ittifak türküleri” çığırttınız?
Siz “cepheleştirirken” ve meşru hükümete karşı “darbe ittifakı” oluştururken iyiydi!