Öcalan’ın silahların bırakılmasına yönelik çağrısından CHP ve MHP gibi partilerin, Pensilvanya merkezli ihanet şebekesinin ve bilumum statüko cephesinin rahatsız olacağı biliniyordu. O yüzden o cenahtan gelen tepkilere hiç şaşırmadığım gibi zinhar üzülmedim de...
Öcalan’ın tarihi önemdeki çağrısına asıl HDP Eşbaşkanı Demirtaş’ın verdiği tepki sanırım çoklarını şaşırttı. Oysa ben ona da şaşırmadım. Çünkü Demirtaş’ın yüklendiği misyon “Beyaz Türkler”i memnun etmeyi amaçlıyor. Daha açıkçası AK Parti düşmanlığını varlık nedenleri olarak gören herkesi/her kesimi memnun etmeye yönelik. Kendisinin siyasi-ideolojik genleri zaten buna ziyadesiyle uygun. Ayrıca bu çevrelerce pohpohlanıyor olması da kibrini fazlasıyla arttırmışa benziyor.
Kendince kolay yolu bulmuş. AK Parti’ye vurdukça o çevrelerin medyalarında baştacı edileceğini biliyor. Bu da kendi şahsı için bulunmaz bir reklam fırsatı sunuyor. Öyle ki kendisinin olmaması halinde siyasi hareketin başarılı olamayacağına dair bir algının oluşmasında fonksiyonel bir rol oynuyor. O cephe böyle bir algıyı bilerek oluşturuyor, kendisi de bunun bedelini onları ziyadesiyle memnun ederek ödüyor.
Demirtaş Dolmabahçe çağrısına yönelik ilk demecinde olumsuz duruşunu hemen ortaya koydu. Tabii o bildik AK Parti suçlamalarıyla. Sanki orada o çağrıyı yapan Öcalan değilmiş gibi... Ve sanki orada o çağrıyı açıklayan kendi partisi değilmiş gibi...
Grup toplantısında hükümetin zerre kadar umut vermediğini ve bu yüzden hükümete güvenmediklerini açıklayarak o malum cephenin alkışlarını alıyordu.
Sormazlar mı sana: Madem hükümete güvenmiyorsun Dolmabahçe’de işin ne senin? İmralı-Kandil-Hükümet hattında gidip gelmen niye?
Bu tür güvensizlik suçlamaları gerçekte Öcalan’ın kendisine de saygısızlık anlamına gelmiyor mu?
Öyle ya Öcalan Demirtaş’ın ifadesine göre zerre kadar güvenilmeyecek bir hükümetle bu sorunun çözülebileceğine inanıyor olmalı ki bu tür görüşmeleri sürdürüyor.
Öcalan güveniyor ama Demirtaş güvenmiyor. Ne ilginç!
Öcalan Demirtaş’ın da lideri oysa. Ne ilginç!
Daha ilginci hükümete asla güvenilmeyeceğini söyleyen o malum Demirtaş destekçilerinin tümü Öcalan’ı da güvenilmez buluyor.
Tarihi çağrı dolayısıyla hükümetten daha çok Öcalan’ı eleştiriyorlar. Öcalan’ı Kürtlere ihanet etmekle suçluyorlar.
Demirtaş’ın bu Öcalan karşıtı cepheyle yan yana düşmesi sizce de ilginç değil mi?
Bilmeyen de sanır ki Demirtaş çok güvenilir biri. Demirtaş’a güvenenlere bakın Demirtaş’ın ne kadar güvenilebilir olduğunu anlarsınız.
Demirtaş’ın sadece dilini değil söylediklerini de Öcalan’ın 2013 Nevroz’unda ve 2015 Dolmabahçe’de verdiği mesajların dili ve içeriğiyle mukayese edenler ne demek istediğimi anlarlar.
Gerçek o ki Demirtaş Öcalan’dan giderek uzaklaşıyor ve Öcalan karşıtı cephenin idolü haline dönüştürülmek isteniyor.
Demirtaş’ın nasıl bir proje olduğunu vakit geçtikten sonra anlatacak olanlara şimdiden hatırlatayım istedim.
Taş başına
Öcalan’ın çağrısından rahatsızlık duyanların başında Demirtaş yanlısı Aslı Aydıntaşbaş gibilerin geliyor olması manidar elbette.
Aydıntaşbaş kronik ve hastalıklı bir AK Parti düşmanı. Özellikle de Erdoğanfobik biri.
Aydıntaşbaş “Kürtler bizi sattı mı?” diyecek kadar işi ileri götüren bir başka proje elemanı.
HDP üzerinden AK Parti’nin siyaseten etkisizleştirilip sayısal olarak da küçültülebileceğine inandığı için hararetli bir Demirtaş savunucusu.
O yüzden Öcalan’ın çağrısıyla oyun planının bozulduğunu gördüğü için ziyadesiyle rahatsız.
Öcalan’ın “Kürtlere ihanet” ettiği söyleminin yanına Kürtlerin de kendisinin dahil olduğu o malum Erdoğanfobik/AK Parti düşmanı cepheyi sattığı söylemini iliştiriyor.
Aydıntaşbaş gibiler için barışan PKK değil savaşan PKK makbuldür.
Kürt Mehmetlerin kanı aksa ne olur ki yeter ki AK Parti iktidardan düşsün!!!
Kürt Mehmetlerin kanı üzerinden kendilerine iktidar arayanların Demirtaş yanlısı kesilmelerine en fazla Kürtler dikkat etmelidirler diyorum.
Özkök’e bir çift söz
Barıştan rahatsız olanlardan biri de Ertuğrul Özkök. O da CHP genel başkanı gibi bu çağrının arkasında gizli niyet ve taviz arayanlardan. Belli ki genleri aynı. O yüzden şifre arayışına giriyorlar.
Şöyle diyor:
“Kürtlere ne veriyorsan aynısını istiyorum.”
Sen aynısına razı olmazsın ey kibir abidesi beyaz seçkinci!
Bilmiyorsan bildireyim: Sen hala Kürtlerin sahip olduklarından daha fazlasına sahipsin. Senin sahip olduğun haklara geçmişte Kürtler sahip olsalardı hiçbir sorun ortaya çıkmazdı.
Kürtlere ne devlet ne de ayrı bir toprak parçası veriliyor. Kürtlere kendi vatan toprakları üzerinde eşit vatandaşlık hakları veriliyor. Yani Kürtler seninle eşitleştiriliyor. Çözüm sürecinin amacı bu. Ve seni asıl rahatsız eden de bu. Senin gibi imtiyazlı beyaz seçkinlerin asla içine sindiremedikleri şey de bu.