İnsan, eşref-i mahlukattır. Kimseyi bu çerçevenin dışına itmeye hakkımız yoktur.
Kur’an-ı Kerim’de vardır: ‘İnsanı en güzel takvimde yarattık.’
Takvim, burada, günleri ayları gösteren, faydalı alet değildir malum.
‘Takvim’ kelimesinin bendeki ilk çağrışımı ‘kıvam’dır.
Ayet-i kerimede, ‘insanı en güzel kıvamda yarattık’ anlamı da görebilirsiniz. Veya ‘tam kıvamında yarattık.’
‘Kıymet’ kelimesi de, ‘kıvam’ gibi, ‘takvim’ kelimesiyle ‘kökdeş’tir. Yani, ‘en güzel kıymette yarattık...’ ‘İnsana çok kıymet verdik.’
Yardımcı cümleler ekliyorum ki, ayeti hakkında daha çok ‘lügat’ malzemesiyle düşünebilelim. Ve ‘en güzel surette yarattık...’
(Hem şekil olarak, hem akıl, fikir gibi, donanım bakımından.)
Bu yüzden, küçümseyemeyiz insanı.
(Tabii ki, ‘sefillerin en sefili’ var. Esfele safilin. Onun da sırası gelir.)
Şeyh Galib’de de var o ayetin yansımaları. ‘Hoşça bak zatına kim zübde-i alemsin sen’.
Kelimeler harika. Zübde-i alem, ‘mikrokozmos’un güzel söylenmiş şeklidir.
‘Sen, alemin özetisin. Kendine güzel bak.’
‘Merdüm-i dîde-i ekvân olan âdemsin sen.’
Kainatın gözbebeği olan insansın sen.
Bizim Karadeniz’de çokça söylerler:
‘Memet kimdur? Memet adam midur?’
Adamdır. Herkes adamdır.
Allahu Te’ala’nın ‘adam yerine koyup’ yeryüzüne gönderdiği herkes, adamdır.
Bir başka soru: ‘kimsin sen?’
Sevimsiz. Mütekebbir.
Ben pek sevmem bu soruları. Normal şartlarda sormam.
Hakir görmek, uymaz bize.
Bize, herkesin onurunu gözetmek yakışır.
Daima böyle midir?
Hayır, daima böyle değildir.
Kibir, ekşiyen hamur gibi kabarır.
Med vaktindeki deniz gibi kabarır.
Küçümser.
Aşağılar.
Ezer.
O zaman sorarsın bu soruyu:
‘Kimsin sen?’
Bir söz var bizim geleneğimizde: ‘Kibre karşı kibir sadakadır.’
Azmış, köpürmüş ‘ego’ya karşı...
Başbakan Erdoğan, cumhurbaşkanı adaylığının açıklandığı gün sordu bu soruyu.
‘Kimsin sen?’ demedi, hepsine birden söyledi ‘siz kimsiniz?’
“Bir kalıba girmemizi istediler. Türkiye’yi azarlamak, Türkiye’ye kibirle parmak sallamak istediler. Biz, siyasi tarihimiz boyunca, cesaretle, ‘siz kimsiniz’ sorusunu sorduk. İçeride ve dışarıda bize tepeden bakma, bize kibirle bakma cüretini nereden buluyorsunuz?”
Erdoğan, kaç defa sordu bu soruyu.
‘Vesayet mercii’ 27 Nisan muhtırasını internete koyduğu zaman...
367 safsatasıyla, Gül’ün cumhurbaşkanı seçilmesi engellendiği zaman...
Peres, Davos’ta, Filistinli öldürmenin meşru olduğunu savunurken...
Ve son olarak, ‘güneydeki güzel ülke’nin ‘muhipler’i Türkiye’deki müslüman birey ve cemaatlere topyekün saldırdığı zaman. (‘Güzel ülke’ye takılmayalım. Bütün ülkeler güzel ve bütün ülkeler Allah’ın.)
Hepsine, kararlılıkla, tereddütsüz sordu.
Yeni Türkiye’yi mümkün kılan faktörlerden birisi, Erdoğan’ın, yeri geldiğinde sormayı başardığı ‘sen kimsin’ sorusudur.