Kamuoyunda her geçen gün‘toplumsal barış sürecine’ destek verenlerin sayısının artması kadar ‘barış sürecinden’ rahatsız olanların öfkelerinin artması normal.
TBMM’de yer alan siyasi partilerden, medyaya hatta sivil toplum kuruluşlarından sendikalara kadar, kimi açıktan kimi de ‘yüzlerine taktıkları maskelerin’ ardına gizlenerek ‘toplumsal barış süreci’ni sabote edebilmek için her türlü provokasyonu deneyeceklerinden kuşkunuz olmasın.
Hiç kusura bakmayın...
Türkiye bu kadar hassas bir süreçten geçerken birileri gizli ya da aşikar barış karşıtlığına soyunmuşken ben de etrafımda gelişen olaylara normal gözle bakamıyorum.
Mesela... Bu yıl ki 1 Mayıs kutlamalarındaki inatlaşmaya bu bağlamda bakabiliriz.
Her tarafı kazılmış, etrafı inşaat makineleriyle çevrilmiş, hiçbir can güvenliğinin olmadığı gerçeği gün yüzü gibi meydandayken...
Bütün bu somut delillere rağmen sendikaların ‘Nuh der Peygamber demez’ laftan anlamazlığıyla ‘İlle de Taksim’ olacak diye inatlaşmalarını anlayabildiniz mi?
Sembolmüş... 1 Mayıs mutlaka Taksim Meydanı’nda kutlanmalıymış! Taksim Meydanı’nın ne halde olduğunu bal gibi biliyorlar. Hal böyleyken Taksim diye tutturan sendikaların ‘iyi niyetli’ olmadığını bilakis ‘bu hassas süreç’te bir provokasyon girişimi olduğuna inanıyorum.
Paranoyak filan değilim.
1 Mayıs’ın resmi bayram olması da Taksim’de kutlanmasının kabul edilmesi de Ak Parti iktidarı döneminde oldu. Yine Başbakan Erdoğan’ın bizzat sendika yöneticileriyle bir araya geldiğini, Taksim’deki kazı çalışmalarını izah ederek bu yıl ki 1 Mayıs kutlamaları için yer gösterdiğinden haberdar olduk.
Sonuç...
İlle de Taksim olacak...
Bu inatlaşma bana doğal olarak 28 Şubat sürecinde önemli rol oynayan ister adına ‘sivil inisiyatif’ deyin isterseniz de ‘beşli çete’ deyin ‘TOBB, TESK, TÜRK-İŞ; DİSK, TİSK’in silahsız kuvvetler olarak darbecilere nasıl katkı sağladıklarını hatırlattı.Refik Baydur ‘Bizim Çete’ adıyla yazdığı kitabı okumadıysanız okuyuverin... Baydur, 28 Şubat sürecinde aktif olarak rol alan ‘beşli çete’nin o günlerde, oldukça masum görünen bir planını ‘....işyerlerinde üretime ara vererek bildiriler okuyalım. Sonra Cumhurbaşkanını ziyaret ederek bildiri hakkında bilgi verelim. Olmazsa 5 bin kişi toplayarak TBMM Başkanını ziyaret ederek Mecliste bekleyen yasaların çıkarılmasını isteyelim ve akabinde mitingler düzenleyelim.” sözleriyle anlatır kitabında... O dönemde de sendikalar ‘işçi hakları’ üzerinden ‘Meclis’te bekleyen yasaları’ bahane ederek ülkede kaos yaratmaya ve dönemin iktidarını itibarsızlaştırmaya çalışmıştır. Bu anlamda ‘Beşli Çete’ kendisine düşen görevi hakkıyla yerine getirmiştir.
Şimdi... Geçmişi bu kadar kirli olan sendikaların yine hassas bir süreçten geçilirken ‘İlle de Taksim’ diye tutturmalarını iyi niyetli bulabilir misiniz? Defterime kaydettiğim sadece bir örneği verdim. Yoksa karşısında bu kadar uzlaşmacı olan ‘Bu yıl başka bir yerde kutlayın meydan güvenlikli değil’ diyebilen bir iktidar karşısında sendikaların tavrı da başka türlü olmalıydı. Madem ki Başbakan Erdoğan’la görüştüler ‘1977’de hayatını yok yere kaybeden 34 insanın anısına bir anıt yapılmasını isteyebilirler (madem sembolse) yine emek bayramına ilişkin olarak yapacakları etkinlikler için TRT’den canlı yayın’ desteği isteyebilirlerdi.
Bu öneriler artırılabilir. Ama yapmazlar. Zira bizim sendikacılar emeğin saygınlığına zarar vermekten başka bir şeye yaramıyorlar. Aslında belki de tüm sorun sendikal mücadeleyi terör ve anarşi çağrışımı yapacak ortamdan kurtarmak gerekiyor. Ve sendikacıları sadece 1 Mayıs günü değil haklarını savunmak için kuruldukları sınıfın haklarını savunmalarını sağlamak gerekiyor.
Bu 1 Mayıs’ta yaşananlardan yola çıkarak Türkiye’de sendikaları tartışmaya açmak ve Türkiye’de sağlıklı, güçlü ve etkin kendi işine odaklanmış bir sendikal ortamın oluşmasının zeminini oluşturmak gerekiyor.
Zira 1 Mayıs kutlamaları nasıl dünyanın dört bir tarafında hiçbir olay çıkmadan kutlandıysa burada kutlanabilirdi.