Kötü başladığımız grupta son maça şampiyonaya katılma olasılığına sahip olarak başladık. Doğrudan katılabilmemizin koşulu, maçımızı kazanmak ve Kazakistan'ın da Letonya'yı yenmesiydi. Play-off'u oynayabilmenin koşulu da en az bir puan çıkarmaktı. Başka olasılıklar da vardı. Ama biz önce kendimize güvenmeliydik.
Terim'in takımı 4-6-0 tanımlamasıyla sahaya sürmesini bekliyorduk. Bunu, orta alanı kalabalık tutma ve hücuma gidiş yolunu kısaltma gibi de açıklayabiliriz.
İzlanda fizik olarak güçlü ve futbolu hızlı yorumlayan bir takımdı. Grup liderliğini bu özelliği ile hak edip yakalamıştı. Onların bu güçlü yanını kontrole almak ilk hedefimiz olmalıydı. Kaybetmek (Hollanda'nın kazanması durumunda) sonumuz olurdu.
Kontrollü giriştik mücadeleye. Oyun, başlangıçta riski kabul etmezdi. İlk çeyrekten sonra savunma ağırlığına hücumları eklemeye başladık. Şu da açık ki İzlanda oyunu hızlandırmıyor, bizim kontrollü oyunumuza paralel davranıyordu. İki kez hızlı çıktı, birinde canımızı yakabilirdi... Oğuzhan'ın ve Volkan'ın vuruşları biraz daha özenli olsa, biz de iki gol bulabilirdik ilk yarıda. Mücadele kalemizden uzakta sahnelendi çoğunlukla. Bu da bizim için bir avantajdı. Ancak hücum hızımız düşüktü. İzlanda'yı hiç açık yakalayamadık.
İkinci yarıda İzlanda öne çıkarak oynamaya başladı. Bir kazaya uğramamanın endişesi miydi, korunma içgüdüsü ile oynamaya başladık. Hücumlarımız sıfırlamıştı. Ancak bizim dışımızdaki beklentilerimiz gerçekleşiyordu. Son yarım saatler başlarken Çekler Hollanda'da 3-0, Kazaklar da Letonya'da 1-0 öne geçti!
Bu skorlar bize play-off'u getirirdi, ama kazanırsak doğrudan giderdik. Hollanda yenik durumda ise artık risk alarak oynamalıydık. Oğuzhan, Hakan, Volkan'ın yerlerine zinde Gökhan'ı, Cenk'i, Umut'u koyup, hücumları geliştirmeyi denedi Terim. Her adımda gerekeni yaptık. Töre asist yerine kırmızılık faul yaptı! Ve bu tam umutlanmışken güç yitimine neden oldu. Ama gene de yapabileceğini yaptı takımımız...