Asıl meseleyi en başta söyleyelim. Şam rejimi İdlib’i ele geçirmeyi, nüfusu Türkiye sınırına yığmayı, böylece Türkiye’yi baskılamayı, son kertede Türk askerini bölgeden çıkarmayı hedefliyor. 2018 Eylül’ünde, önce Tahran daha sonra Soçi’de yapılan zirveler ve varılan mutabakat bu gündemi yavaşlattı, ancak rejim her fırsatta bu amaca ulaşmak için yeni bir hamle yapıyor. Bu hamlelerin hepsi şüphesiz Moskova ve Tahran destekli.
Soçi sonrası İdlib süreci iki döneme ayrılabilir. Birincisi rejimin sivilleri hedef aldığı, şehirleri bombaladığı, karadan ilerleyerek alan kazanmaya çalıştığı dönemdir. İkinci ve yeni dönem rejim birliklerinin Türk askerine saldırdığı ve biri sivil sekiz şehit verdiğimiz gün başladı. Bu büyük bir kırılmadır. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Türk askerinin kanının aktığı yerde hiçbir şey aynen devam edemez” vurgusu önemlidir. Oyun planı artık değişmiştir.
Peki, ne olacak? Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kamuoyuna yaptığı açıklamalarda ve Rus lider Putin’le telefon görüşmesinde verdiği mesajlar önem taşıyor. Erdoğan’ın mesajları sadece İdlib’i değil, Suriye’de Türkiye’ye yönelik tehditlerin sürdüğü her bölgeyi kapsıyor. Ankara, rejimin saldırılarını durdurmasını, Soçi öncesi sınırlarına dönmesini, Moskova’nın terör örgütü PKK ile ilgili verdiği sözleri tutmasını, Türk sınırına yönelik tehditlerin bertaraf edilmesini bekliyor. Aksi durumda Türkiye rejime ve terör örgütü PKK unsurlarına yönelik eşzamanlı askeri seçeneği masada tutuyor.
Edindiğim bilgilere göre Cumhurbaşkanı Erdoğan, Putin’le görüşmesinde mesajlarını açıkça ortaya koydu. Rusya’nın Soçi mutabakatına uymasını istedi. Sorunun rejim olduğunu, Türkiye’nin saldırıları karşılıksız bırakmayacağını, Rusya’nın bu konuya karışmaması gerektiğini vurguladı. El Bab’ın bombalanmasından ve İdlib şehir merkezine yapılan saldırılardan duyduğu rahatsızlığı dile getirdi. Güvenli bölge çevresinde terör örgütü PKK konusunda Türkiye’ye verilen sözlerin yerine getirilmesi gerektiğini belirtti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Putin’e şu kritik mesajı da verdiğini partisinin TBMM grubunda yaptığı konuşmada açıkladı: “Rejim Soçi mutabakatı öncesi sınırlarına çekilmeli. Şubat ayı içinde çekilme olmazsa, Türkiye bu işi bizzat yapar.” Bu rejime verilmiş açık bir ültimatomdur. “Tel Rıfat bölgesi derhal terörden temizlenmelidir. İstediğimiz adımlar atılmazsa Barış Pınarı Harekatı devam edecek” sözlerinin adresi ise Moskova’dır.
“Ama karşımızda Rusya var?” diyenler olabilir. Fark etmez.. Hatırlayın.. Terör örgütü PKK, ABD ile ilişkileri germişti. İkili ilişkiler zehirlenmişti. Ancak Türkiye ulusal güvenlik çıkarlarını savunmaktan vazgeçmedi. ABD’ye rağmen bölgede kapsamlı bir operasyon gerçekleştirdi ve çıkarlarını savundu. Bunu yaparken ABD ile köprüleri atmadı. Diplomasi çalıştı. İkili ilişkilerin diğer alanları kaldığı yerden devam etti.
Rusya ile de benzer bir süreç yaşayacağımız anlaşılıyor. Ankara, Moskova ile birçok alanda güçlü bir ortaklık yürütüyor. Bu işbirlikleri elbette devam edecektir. Ancak Türkiye İdlib’de geri adım atmayacağını, üstelik rejime meşru müdafaa kapsamında askeri müdahale kartını masada tuttuğunu açıkça ortaya koydu. Önümüzdeki günlerde gözler, Türk gözlem noktalarını çevreleyen, Şubat sonuna kadar geri çekilmesi istenen rejim birliklerinin üzerinde olacak.