Evet, Filistin'de, Hamas'ın (İslâmî Mukavemet Hareketi'nin) en önde gelen isimlerinden İsmail Heniyye'nin şehadetinin, Müslüman toplumlarının uyuşan bedenlerine yeni bir nefha, yeni bir soluk vermesindeki bereketi üzerinde düşünmek gerek.. Çünkü, Heniyye bizzat ya da başkaları, Filistin ve Gazze Meselesi üzerine, bir konferans verecek veya bir miting yapacak denilseydi, herhalde, Çarşamba akşamı, İstanbul'da, akşam namazından sonra, Fatih Câmii ile Bâyezid arasındaki ana caddeyi tıklım tıklım dolduran kadınlı-erkekli on binlerin hançerelerinden, 'tekbîr' sadâları ve 'Yolun yolumuzdur ey şehîd Heniyye.. Gazze ve Filistin Meselesi Ümmetin meselesi..' gibi şiarları yükselmezdi.
Ve o sırada, bir ucu Bayezid Meydanı'na varan yürüyüş kolunun sonunun henüz de Fatih Camii avlusundan, aşağıdaki Fevzi Paşa Caddesi'ne inmesi tamamlanmamıştı.. Bu tablo, şehid kanının bereketinin neticesidir.
O tablo karşısında o kalabalıkta yer alan sıradan bir Müslümanın, etrafındakilere, 'En kalbî duam budur..' diye söylediğini de okuyucuyla paylaşayım. O sıradan Müslüman; 'Yârab, bana, inandığım değerleri hayata hâkim kılmak için verilen mücadeleler dolu bir hayat ve inandığı değerler uğrunda tıpkı İsmail Heniye kardeşimiz gibi, dünya hayatından ebedî hayata geçiş nasip eyle..' diyordu.
*
Bu işin, manevî tarafı.. Elbette öyle bir 'suikasd'in gerçekleştirilebilmiş olması meselenin bir diğer tarafı.. En önemlisi de, konunun İran'da olması ve İran'ın davetlisi olan bir misafirin İran içinde katledilmesi..
Bununla, İran yönetimine çok ağır bir hakaret yapılmış oldu.
Yoksa, İran içinde, sistem içi bir çok 'suikasd'lerden ayrı olarak, son 4-5 yıl içinde, nükleer fizik uzmanlarından 6-7 ünlü isim, hem de başkent Tahran'da ve de hattâ bazıları, evlerinin önünde katledildiler.
Bunlar elbette ki, İsrail ve Amerika ve diğer emperyal odaklardan biliniyordu, bilindi. (Bizde de Aselsan'ın seçkin uzmanlarından 7-8 tanesini, faili meçhul suikasdlerle hayattan koparılmadılar mı?)
Bu cinayetleri işleten güç odaklarının başında, İsrail rejiminin ilk tahmin olarak akla gelmesi de açık.. Nitekim, son 'Heniye Cinayeti' konusunda açık bir kabulde bulunmasa bile Siyonist çetenin başbakanı olan kişi, dün açıkça, 'İsrail'e dokunanın kanı akar..' diyerek, bütün Müslüman dünyasına meydan okumaya kalkıştı, mâlum küstahlığıyla.. Gerçekte ise, Siyonist çete ve o ideolojiye bağlı olanların her birisinin tarihten gelen korkularına ek olarak, bugün, 'korktukça daha çok öldürdükleri ve daha çok öldürdükçe de daha çok korktukları' biliniyor..
Amerika ve AB ülkelerinin 'her türlü desteği'ne dayandırınca, herkese ve hele de bütün Müslümanlara boyun eğdireceğini sanıyor. Aynı günlerde, Siyonist çetenin Dışbakanının ağzından Tayyib Erdoğan'a da, 'Saddam'ın sonun gibi olacağı' hatırlatma veya tehdidinde bulunması ilginç..
Tayyib Erdoğan da, o sözü duyunca, pek korkmuştur, sanıyorlar..
*
'Amerikan yönetiminin bu cinayetin planlanmasından, önceden haberinin olmadığı' iddiasını ise, -bırakalım başkasını-, Amerikan Dışbakanlığı'nın Orta Doğu ve Müslüman ülke ve coğrafyaları üzerindeki önde uzman isimlerinden olan Shirin (Şirin) Hunter bile, 'inandırıcı bulmadığını' açıkladı dün.. (Aslen İranlı olup, Şah rejiminin Dışişleri Bakanlığı'nın önde gelen uzmanlarından Şirin Hunter, İran'da Şah'ın devrildiği 1979'da, 45 sene öncelerde Amerika'ya giden ve halen de Amerikan Dışbakanlığının önde gelen isimlerinden birisidir.)
*
Bu vesileyle, belirtmekte fayda var.. Hayatlarını, tahakkümlerini, zulüm üzerine kuran bütün sistemler gibi, emperyalist güç odaklarının ve onların Müslüman dünyasına yerleştirdiği Siyonist İsrail çetesinin darbelerden, entrika ve 'suikasd'lerden beslenirler.. Ki, hele de, İsrail rejimi , son 100 yıl boyunca 'İrgun' ve 'Stern' gibi terör örgütleriyle işlediği cinayetler Ama, bu, onların, 'suikasdçi'lerini, ajanlarını, özel casuslarını gönderdikleri mânâsında değildir.. Onlar her yerde 'kiralık kaatilleri'ni bulmakta ve yetiştirmekte mâhirdirler.
'Heniye Cinayeti' konusunda da, Mossad ajanları dışarıdan İran içine gönderilmiş de , İran gafil avlanmış sanılıyor bazı çevrelerce.. 'Hırsız evin içindeyse, kapıyı kilitlemekte ne fayda vardır?' Nitekim, iki sene kadar önceki ünlü bir nükleer uzmanını , Tahran'ın içinde, yapmacık bir trafik tıkanıklığı içinde, sıkıştırıp, arabalar arasındaki o nükleer fizik uzmanını arabası içinde öldüren kişinin de bir subay olduğu ve onun ve bağlantılarından 10'dan fazla kişinin idâm edildiğini düşünmezsek, sadece iç zaafları büyütmekten medet uman çevrelere malzeme verildiğini hatırlamakta da fayda olsa gerek..
Sadece İran'da değil, bizde de, emperyal odakların yaptırdığı 'suikastların en geniş tabanlı şekli olan askerî darbelerden 12 Eylûl 1980 Darbesi'ni yapan generaller için de, 'Bizim çocuklar başardı..' diyerek, o müjdeyi dönemi Amerikan Başkanı Carter'a sevinerek haber veren o dönemdeki NATO Başkumandanı General Alexander Haig'in sözleri nasıl unutulur?