Dostum, “Lütfen ilk gördüğünde Mustafa Bey’i benim adıma tebrik ediver” dedi. ‘Mustafa Bey’ dediği, Star Medya Grubu’nun başındaki Mustafa Karaalioğlu... Tebrik sebebi ise, dostuma göre, seçimden sonra yaptığı medya değerlendirmeleri... Özellikle de, muhataplarına cevabı isimlerini anmadan vermesi...
“Siz onların isimlerini andıkça medyadaki ömürleri uzuyor” görüşünde dostum...
Gönlüm tespitini kabule pek yatmıyor, ama yine de dediklerini aktarayım: Bunlardan bir-ikisi bütün eksikliklerine rağmen hâlâ köşelerini ellerinde tutabiliyorlarsa, bunun sorumluları bizlermişiz... Daha doğrusu, gazetede isimlerini de anarak gündemde tutmamızmış... “Sizler vurdukça meraktan okundular, üstelik sen internette yazılarına link de koydun, onlar da ‘çok okunan’ sıfatını patrona karşı kullandılar” dedi dostum...
Bilemem...
Medyanın kendini ‘merkez’ sanan bölümü kötü bir sınav verdi. Bu defa yanlarına eskiden kendilerine ters bakan birileri geldiği için güçlendikleri vehmine kapıldılar ve saldırılarını vahşileştirdiler. Şu kadar zamandır seçimleri izlerim, 30 Mart öncesindeki dört aylık dönemde söylenen ve yazılanlar kadar tahripkâr bir kampanya hatırlamıyorum...
Tahrip eyleminde yer alanların herbirinin amacı farklı olabilir; kimi Ak Parti’nin bütününü siyasetten silmek isterken, kimi sadece Tayyip Erdoğan’ın işbaşından gitmesini istemiş olabilir... Ancak ortak çabalarıyla çıkardıkları gürültü kulak zarını yırtacak kadar keskindi.
Patronlarına, her seçim öncesi “Bu defa işleri tamam” deyip durdukları için aslında durumları zordu; ama yeni müttefikleri farklı bir umut ışığı sunduğundan yine aynı nakaratı tekrarlayabildiler... Konuştukları yerle ilgili bir ortam dinlemesi bir gün ortaya çıkarsa, hepsinin, tek bir ağızdan “Bu defa işleri tamam” garantisi verdikleri, patronlarının da, “Ama bu son” uyarısında bulunduğu anlaşılacaktır...
Yine olmadı, olamadı. Yüzde 45 oy, umutlarını bir kez daha söndürdü.
Sadece bir siyasi kadroyu iktidardan etmek, siyaset alanını yeniden parça-bölük hale getirecek biçimde dizayn etmek, güçsüz hükümetler oluşmasını sağlayıp Samsun gibi görünebilmek değildi çabaları; yeniden ‘önemli adam’ haline gelebilmek için de bir fırsat sayıyorlardı bu seçimi... Ak Parti büyük bir darbe yiyecek... Cumhurbaşkanlığı seçiminde zorlanacak... Genel seçimde ise altın vuruşa maruz kalacaktı... Bir yıl içerisinde ‘koalisyon hükümeti’ beklentisine girmişlerdi.
Nasıl girmesinler? Yeni akıl hocaları, Türkiye çapında 120 bin kişiyle yapılmış bir anketten ve Ak Parti oylarının yüzde 30’un altına düşeceğinden söz ediyor, İzmir zaten banko, Ankara ve İstanbul’un da seçimden sonra farklı başkanlarla yönetileceği ‘müjdesi’ veriyorlardı...
İnandılar ve patronlarını da inandırdılar... İçlerinden biri, zafer öngörüsüyle, seçim sonrası çok konuşulacağı ve müthiş satacağı umuduyla bir kitap bile hazırlamış...
Şimdi ne olacak? Dostuma göre, kendilerine ismen yöneltilen eleştirilerle popüler görünme beklentisi içindeler... “Siz onlardan bahsetmeyi kesin, onları okurlarına bırakın, her yenilgide biraz daha alay konusu olsunlar” dedi dostum...
Kendilerine verilen ‘müjdeli’ haberlerin etkisiyle, dost çevrelerinde “Göreceksiniz” diye başlayan sonradan fos çıkmış öngörülerde bulunmuş, acayip iddialara girmişler... Orada dursalar iyi, yenilgiyle biten seçim sonrası kendilerini mahçup edecek yazılara imza atmışlar...
“Düşünsene” dedi dostum, “İçlerinden ne yaptığını en bilmezi, seçimden iki gün önce, ‘Ak Parti’nin seçimde uğrayacağı yenilginin 10 sebebi’ konulu bir yazıyla okur karşısına çıkarken, seçimden iki gün sonra ‘Cemaat’in neden kaybettiğinin 10 sebebi’ başlıklı bir yazı yazdı. Okuru aptal sanarak...”
Okur aptal değildir, çelişkileri derhal fark etmiştir...
Dostumun “Bunları muhatap almayın” tavsiyesi mi doğru, yoksa okurlarını aptal yerine koyan çelişkilerini dillendirmek mi, bilmiyorum...
Artık ‘merkez’ olmaktan uzaklaştılar ve giderek medyadaki diğer yeminli düşmanlarla aynı kategoriye kendilerini yerleştirdiler...
Bunu ilândan da kaçacak değilim ya...