Sessiz çoğunluk, 1 Kasım’da sessizce gitti sandık başına. İç savaş öngörüleri, NATO müdahalesi çağrıları, kazılan hendekler, sokaklar arasında ilan edilen özyönetimler, imzalanan şikayet dilekçeleri, bitimsiz bela ve musibet yakarışları, battık batıyoruz kara propagandaları eşliğinde... Vakarla, sabırla, ciddiyetle gitti sandıklara millet. Sedyeyle oy vermeye gidenleri gördük, 73 yaşındaki annem tekerlekli sandalyesinde kullandı oyunu. Halk, verdiği rey ile konuştu:
“BİR DAKİKA!” dedi...
***
Millet; vatandaşlık hukukuna, toplumsal barışa, insan onuruna, demokratikleşme çabalarına evet derken... Teröre, şiddete, milli bütünlüğe halel getirecek bölücülüğe, ayrılıkçılığa da hayır dedi.
Demokratik açılım, Çözüm Süreci veya Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi, ismine ne dersek diyelim, yol aldığı kulvarların her birisi de değerli birer tecrübe olan 100 yıllık dosyanın ağır yükü hakkında; ‘’baldıran zehrini içmek’’ tabirini kullanmıştı Cumhurbaşkanı Erdoğan... Hem attığı cesur ve risk içeren önemli demokratikleşme merhaleleri hem de terörle mücadeleye dair ortaya koyduğu tavizsiz yaklaşım ile... Çok zor hatta neredeyse imkansız gibi duran bir dengeyi kurmayı başardı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Çift Kanatlı Çözüm Dengesi” olarak sürdüğü bu siyaset tarzı, milletin sağduyusunda makes buldu. “Hem özgürlük Hem güvenlik” dedi millet.
Son bin yılını, “Ya devlet başa, Ya kuzgun leşe” darbı meseliyle hemhal eylemiş bir milletin, siyaset tecrübesini özetleyen bu duruş, 1 Kasım günü,halk iradesi olarak tecelli etti...
Ve hepimizi hizaya çekti...
***
1. Hatırlayalım, basına “Dolmabahçe Mutabakatı” olarak yansıyan o fotoğrafa dair rahatsızlığını dile getirmişti... “Çözüm Süreci buzdolabına kaldırıldı” diyen de aynı kişiydi... Pek çoğumuz ne olduğunu anlayamamıştık bile. Utanmadan halka rağmen ilan ettikleri “devrimci halk savaşı”, sökün eden hendekler, özyönetimler, tehditler, terör baskıları, barış sürecini kötüye kullanan ve terörün oyuncağı haline gelmiş HDP’nin siyaset yerine “serhildan” düşüne yattığı gidişat... Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “rest”iyle ve terörle mücadeleye verdiği tavizsiz emirle dizginlenebildi... Toplum, bu hayati refleksi, hayati değerde bulduğunu sandıkta ispat etti. Bunu “Cumhurbaşkanının fiili müdahalesi, bir tür yetki aşımı” gibi değerlendiren art niyetli çevreler veya bu tür fısıltı anaforlarına açık siyasiler, medyadaki anti-Türkiye’ciler de fark etmeliler ki...
Tayyip Erdoğan’ın “Çift Kanatlı Çözüm Dengesi” yani “hem özgürlük hem güvenlik” tarzı, seçimin galibini belirlemiştir.
2. AK Parti, 7 Haziran seçimlerinde verilen ikazı ciddiye aldı, özellikle milletvekili listeleri hazırlanırken yerel nabza, toplumsal karşılığa, temsil kabiliyetine önem verilmesi, hataların ve iletişimsizliklerin önüne geçilmesi gibi konular... AK Parti’nin hızla intibak ettiği tashih girişimi, önemli ve zorlu bir performanstı. Seçmen bu değerli çabayı karşılıksız bırakmadı. Başbakan Davutoğlu, uzun süreli iktidarların yaşayabileceği tüm zorlu yüklere rağmen, teşkilatını başarıyla mobilize etti. Pompalanan “parti dağıldı dağılıyor” kara propagandasına pabuç bırakılmadı. Millet; “Erdoğan ile Davutoğlu” şeklinde sunulanı, “Erdoğan ve Davutoğlu” şeklinde okudu.
3. Ne uzar ne kısalır cinsinden 25’te karar kılan CHP’yi ve bileşenlerini, karar günleri bekliyor. Dünya ve ülke gerçeklerine uyum sağlama sorunu yaşayan resmi ideolojiye has yükleriyle, eski/yeni tartışması güncellenmiş bir CHP var. 25, azımsanacak bir yüzde değil, ancak agresif ve buyurgan hoyratlığının iktidar için yeterli olmadığı da açık. MHP ise herkese Hayır demekle siyaset imkanını tutuklamış, rehin almış Genel Başkanından umutsuz. Cefakar milliyetçilerin AK Parti’ye geçişleri aidiyet olmasa da şimdilik taktik olabilir. Lakin, Erdoğan’ın “milli” vurgusu, taktik oylarını sürekliliğe dönüştürecek kadar davetkar ve reel...
4. HDP, sadece Çözüm Sürecini dinamitlemedi. Sergilediği tavır, intihar girişimiydi. Kendine siyaset imkanı sağlayan Kürt oylarının hayal kırıklığı oldu. Zoru, Türkmen Dervişleriyle bir ve beraber omuzlamaya dair medeni geleneğine mutabık kalan aziz Kürt Halkı da “Bir Dakika” dedi.
Hasılı, hep birlikte “Buradayız” dedik... “Hizamızdır burası”...