TBMM, Salı günleri dolar taşar. Türkiye’nin dört bir tarafından partililerin koşup geldiği grup toplantıları, neredeyse genel başkanların konuşmalarından ibarettir. Ak Parti ilk yıllarında bu toplantıları milletvekillerinin fikir ve görüşlerine başvurulan bir platform olarak da kullanırdı. Sonraları bu uygulamadan vazgeçilmiş gibiydi.
Ak Parti'nin son grup toplantısı rekor bir katılımla yapıldı. Hem milletvekilleri 24'üncü dönemin bu son toplantısını hafızalarına nakşetmek istercesine hazırdı salonda, hem de milletvekili olmaya hazırlananlar... Bir de çok kalabalık bir izleyici grubu… Salonda göremediğim bazı aday adayı tanıdıklarıma takıldım, "neredeydiniz, gizli yoklama yapıldı aday adayları için" dedim. Dikkatimi çeken bir başka husus da önceki iki dönemde milletvekili olanların yoğun ilgisiydi. Onlar da yeni dönemde aday olmak için arayıştalar.
Başbakan Ahmet Davutoğlu,“selam olsun” demek için uzun bir giriş yaptı. Tarihteki önemli hareketleri bir yürüyüş olarak niteledi ve Hz. Musa’nın Filistin, Hz. Muhammed’in Medine, Horasan Erenlerinin Anadolu yürüyüşünü saydı. Spartaküs, Gandi, Martin Luther King, Birinci Meclis ve Demokrat Parti de Davutoğlu’nun bu çerçevede zikrettikleri arasındaydı. Buradan Ak Parti hareketine geldi ve şöyle dedi: “Ak Parti Grubu bu anlamda hem kendi toplumunu, hem ait olduğu medeniyeti, coğrafyayı, jeopolitiği değiştiren, hem de insanlığa adalet mesajı ileten tarihi bir yürüyüşün öncü kadrolarıdır, bu kadrolara selam olsun.”
Başbakan’ın konuşma gündemi dopdoluydu. Sözü üç dönem kuralına getirmek için uzun bir giriş yaptı. Ak Parti’yi gelip geçici sananların nasıl aldandığını örneklerle anlattı. Darbe girişimleri, Danıştay saldırısı, “adından başka hiçbir şeyi Cumhuriyetle ilgili olmayan” Cumhuriyet mitingleri, e-muhtıra, 367 saçmalığı, kapatma davası gibi önemli olayları saydı. Ak Parti kadrolarının bütün bu olaylar karşısında dimdik durduğunu ve Anayasa reformu ile karşılık verdiğini hatırlattı. Arkasından Gezi ve 17-25 Aralık olaylarıyla Ak Partiyi yıpratmaya çalışanların son ümidi 30 Mart seçimlerinde de Ak Parti grubunun nasıl birlik içinde hareket ettiği Davutoğlu’nun dilinden dökülürken herkes pür dikkat dinliyordu.
Ak Parti’nin süreklilik içinde değişim gayretinin bir yansıması olarak gördüğü üç dönem kuralına tâbi milletvekillerine teşekkür etti Başbakan. Ak Parti’yi yıpratmak isteyenlerin bir küskünler hareketi beklediğini belirterek Grubun nasıl sağlam bir anlayışa sahip olduğunu belirtti:“Ben bu dava arkadaşlarımıza bir kez daha bütün Ak Parti Grubu ve milletimiz adına teşekkür ediyorum. Gerçek bir vakar, edep ve ahlak dersi verdiler, bir teki dahi bu iradeyi tartışmadı, bir teki dahi çıkıp şahsi hesap içine girmedi. Bu dava arkadaşlarımıza bir Ak Parti arması hediye etmeye karar verdik.”Sembolik olarak üç eski Meclis Başkanına, Bülent Arınç’a, Köksal Toptan’a ve Mehmet Ali Şahin’e armalarını takdim etti. Önemli bir vurgusu vardı Başbakanın:“Bu bir emeklilik beratı değildir, aksine yeni bir başlangıç beratıdır.”
Size söz, bu beratı bana da verdiği günün izlenimlerini sizlerle paylaşacağım.
Başbakan, seçimler için,“biz bir 2023 sözleşmesi hazırlıyoruz. 2023 sözleşmesiyle yükselen küresel bir güç olarak yeni Türkiye’nin temelleri atılacak”der demez, ben, acaba seçim stratejisine dair ipuçları duyar mıyım diye kulak kabarttım. Lütfi Elvan veya Mehmet Şimşek’in İzmir’den aday gösterilmesini ne kadar önemsediğimi Seçim Stratejileri başlığı altında yazmıştım geçen hafta, hala aynı noktadayım. İzmir için adaylık başvurusunda bulunanların hiçbiri bu iki isim kadar etkili olamazlar. Kılıçdaroğlu’nun rakı-roka-balık ve yaşam biçimi söylemi ancak yeni projeler ve daha büyük İzmir vâdederek etkisiz kılınabilir.
İzmir’den seçime girecek Kılıçdaroğlu’nun“Başbakanlık hayali” için hedef koyduğu %35’e atıfla “bizim başladığımız yere gelmek onun en büyük hedefi, hale bakın” dedi Başbakan. O ara ben Yahya Kemal’in Deniz Türküsü şiirini hatırladım ve “İnsan, âlemde hayâl ettiği müddetçe yaşar” mısraını içimden okuyarak Kılıçdaroğlu’na biraz hak verdim.
Anayasa değişikliği ve başkanlık sistemi de Başbakanın gündemindeydi. Sanırım Davutoğlu, seçim stratejisinin ana unsurunun ekonomi olması gerektiğinin farkında. Fakat başkanlık sistemi hakkında da konuşmak zorunda hissediyor kendisini. Önemli bir tesbiti vardı önce. “Parlamenter sistemi başkanlık sistemi karşısında savunmaya kalkanlar, vaktinde parlamenter sistemi savunmadılar” dedi. “Yüreğimiz daha bir özgüven içinde yeni bir anayasayla birlikte özgürlükçü temele dayalı başkanlık sistemini de gündeme getireceğiz”taahhüdünden sonra ekledi: “Güç paylaşımına ve ayrılığı prensibine dayalı yeni bir yönetim anlayışını hâkim kılacağız, başkanlık sistemini milletimizle paylaşacağız, en doğrusunu ortak akılla bulacağız. Ama bu sistemin çalışacak niteliğe kavuşturulması lazım.”
Şimdi size bir soru, Davutoğlu’nun Başkanlık sistemi Türk tipi mi, değil mi?