1 Kasım seçimleri için son haftaya girdik. Seçimin son haftasının temel iki meselesi var. Birincisi, Ankara saldırılarının yorumlanma ve anlamlandırılma biçimi. İkincisi ise, partilerin kendi seçmenini sandığa götürüp götürememe meselesi. Son haftaya girerken, 7 Haziran’a göre HDP ve MHP’de azalma, CHP ve AK Parti de yükselme var gibi gözüküyor.
Seçmenin iki temel sorusu
7 Haziran seçimlerinden sonra gelişen Dağlıca baskını ve Ankara’daki canlı bomba eylemi seçmen psikolojisine önemli etkilerde bulundu. Dağlıca baskını HDP dışı seçmenin zihninde “PKK ile etkin mücadele edilip edilemediği” sorusunu canlandırdı. Ankara patlamasında 100 insanımızın feci şekilde can vermesi de, zihinlerde “teröre etkin önlem alınıp alınamadığı” sorusunu oluşturdu. Seçmen hem bu iki dramatik olayın kendisine hem de siyasal aktörlerin verdiği tepkilere baktı. Bu iki olayın seçmenin oy verme kararına önemli etkide bulunduğu kanaatindeyim.
PKK ile etkin mücadele etkin mi?
Dağlıca baskınında askerlerimize, Ağrı saldırılarında polislerimize yönelik saldırılar, toplumun ruh haline önemli etkilerde bulundu. Bu dönemde, HDP dışı seçmenlerde “PKK ile etkin mücadele edilip edilemediği” sorusu zihinlerde yer almaya başladı. Önceleri AK Parti aleyhine oluşan psikoloji daha sonra “PKK ile etkin mücadele ediliyor algısına” dönüşmeye başladı. “MHP’nin devleti yöneten AK Parti’yi PKK ile mücadelede yalnız bıraktığı”, “terörle mücadelede rolünün olmadığı” algısı da MHP’li seçmenin bir kısmında rahatsızlık oluşturmaya başladı.
Ayrıca Dağlıca ve Ağrı şehitlerine karşı tepkiyle açığa çıkan ve zaman zaman Kürtleri hedef alan olaylarda ise, “Kürt olmanın sonuçları” üzerinden Kürt seçmende bir zihinsel hareketlilik yarattı. Bu türden hadiseler Kürt seçmenin bir kısmında HDP yönünde konsolide olmaya sebep oldu. Fakat 7 Haziran seçimlerinde HDP’ye oy veren %1.5 civarındaki seçmenin “HDP ile PKK birlikteliğinin görünür olması”, “HDP’nin hep şiddet ve terör olayları ile anılması” , “7 Haziran’daki pozitif havanın kaybolması” ve “koalisyon beklentisi” nedeniyle CHP’ye, kısmen de AK Parti’ye kaymış gibi görünüyor.
Teröre karşı mücadeleyi kim daha iyi yapar?
Ankara patlamalarının feci görüntüleri, yeni intihar bombası saldırılarının olacağı beklentisi, devletin patlamaları önlemede yeterince etkin olup olmadığı sorusu seçmen psikolojisine önemli etkilerde bulundu. Seçmen Türkiye’nin bu hale gelmesine tepki gösterdi. Ankara patlamaları HDP’nin gerilemesini durdurmakla beraber yükselmesine de sebep olmadığı anlaşılıyor. AK Parti ise olumsuz etkilenmiş gözüküyor. Ankara patlamaları AK Partinin yükselişine durduran bir etki yaptı. CHP ise olayların dışında kalma avantajıyla olumlu etkilenmiş. Ne yazık ki, Türkiye terörle seçim sonuçları etkilenebilir bir ülke haline geldi.
Son bir hafta da partilerin Ankara saldırılarından etkilenmiş gözüken seçmenle yüz yüze iletişim kurarak bu olayların algılanma ve anlamlandırma biçimini halen yeniden şekillendirmeleri mümkün. Özellikle AK Parti’nin tek başına iktidarın terörle mücadeleyi etkin kılacağı tezini “hedef seçmene”, “yüz yüze iletişim” ile iletebilme ihtiyacı var.
Son haftanın altın kuralı: Seçmenini sandığa götür
Son bir haftanın, özellikle son bir kaç günün temel meselesi partilerin kendi seçmenlerini sandığa götürmesi meselesidir. 7 Haziran seçiminde daha önce AK Parti’ye oy veren %3’lük bir seçmen sandığa gitmemişti. AK Parti açısından hem bu seçmen grubunu hem de diğer seçmenlerini sandığa götürüp götürememek seçimin kaderini belirleyecek. Son haftanın esas işi, söylem savaşı vererek kendi seçmenine propaganda yapmak değil, seçmenini sandığa götürme işine emek vermektir.