Farkındaysanız seçim sonuçları neredeyse tamamen iki büyük şehir üzerinden konuşuluyor. Oysa seçim tüm Türkiye'de yapıldı. İstanbul'la ilgili belirsizliğin bunda etkisi var kuşkusuz ama sebep sadece bu değil. Muhalefet tüm enerjisini İstanbul ve Ankara'ya yoğunlaştırarak bu iki il üzerinden güçlü bir psikoloji örgütledi.
1994'te Tayyip Erdoğan'ın belediye başkanı seçilmesiyle birlikte İstanbul Ak Parti siyasetinin sembol şehri oldu ve Erdoğan ismi ile özdeşleşti. Bu yüzden Millet İttifakı için İstanbul'a ulaşmak, bir Türkiye simülasyonu yapmaya imkan verecek denli güçlü bir istekti.
Bu iki büyük şehir aynı zamanda barındırdıkları seçmen sayısının çokluğuyla genel seçimi etkileyecek potansiyeli de taşıyor.
***
Ak Parti 17 yıl sonra hala oy oranını yükseltebilmişse elbette ki seçimin kazananıdır. Ancak Ankara'yı kaybetmiş olması partiyi derin bir muhasebeye sevk edecektir. İstanbul'da sonuç değişse dahi rakip adayın Ak Parti adayına bu kadar yakınlaşmış olması, hem ittifak siyasetinin yeni stratejiler gerektirdiğini, hem de seçmen psikolojini anlamaya dönük bir sorun olduğunu göstermektedir.
Belli ki sandıklarda ciddi bir ihmal, usulsüzlük hatta oy hırsızlığı söz konusu olmuş. YSK kesin sonuçları açıklayana kadar bekleyeceğiz. Fakat bu sürecin kendisi de hırpalayıcı. Ak Parti ilk kez seçmeni tarafından teşkilat özelinde "oylarımıza sahip çıkamadınız" denilerek eleştirilmekte. Bunun sebepleri üzerinde durmak gerek. İlki, Ak Parti artık çok büyük ve güçlü bir parti. Bugüne kadar her şeyin saat gibi işlediği bir teşkilatta nöbet yerinde gevşeklik olduğu ihtimali, partinin kitle partisine dönmesiyle mi alakalı? Cumhurbaşkanı'nın 'dava' diye tanımladığı ülkünün teşkilat katına indikçe seyrelmesi ile mi? Bu eleştirilerin ne kadarı gerçeği yansıtıyor bilemeyiz, ancak bu konunun giderek daha çok konuşulacağı bir gerçek.
***
Devam eden hukuki sürece rağmen; bu, tüm seçimlerin doğal bir parçası iken ve CHP'nin de itiraz ettiği pek çok ilçe belde ve sandık varken, İmamoğlu'nun alelacele Anıtkabir'e koşması ve İBB Başkanı sıfatını kullanarak anı defterini imzalaması da ilk kez yaşanan bir hadise olarak herkesi şaşırttı. AK Parti'nin ilçelerde yüksek oy aldığı sandıklarda Binali Bey'e 1 oy çıkmış gözüküyor. Sandık tutanakları YSK sistemine girilirken bir yerde kaçak yaşanmış. Bu şekilde çok sayıda sandık var. Durum, hataen olmanın çok ötesinde. Kasten, hatta planlı gibi duruyor. Bu yüzden de AK Parti bazı ilçelerde geçersiz oyların sayımını da istiyor. Çünkü kasıtlı ve planlı bir şeyse bu daha geniş bir incelemeyi gerektirir.
Olay patladıktan sonra İmamoğlu, propaganda dönemindeki soğukkanlı tavrını devam ettiremedi ve agresifleşmeye başladı. Mazbatasını almadan Anıtkabir'e koşması ve İBB başkanı sıfatını kullanmaya başlaması, ABD'nin tıpkı Guaido'ya verdiği destek gibi İmamoğlu'na destek açıklaması yapması falan da işin içinde başka şeyler olduğu hissi uyandırıyor. Bunların hepsi kuskusuz araştırılmalı.
Ancak süreç seçmen psikolojisi gözetilerek yürütülmeli. Ak Parti en çok da kendi seçmeninin hassasiyetlerine dikkat etmeli. Çünkü Ak Parti'nin seçmeni, muhalefet partilerinin kemik seçmeni gibi her hal ve şartta, kimi koysa destekleyecek denli bilenmiş bir profile sahip değil. Daha rasyonel, çok daha eleştirel. Efendice olmayan tavırlara karşı toleranssız.
Ve bundan sonra, seçmen sosyolojisi kadar seçmen psikolojisi üzerinde de ciddi çalışmalar yapmak gerek.
Hülasa insanlar, İyi Partili kadına "eyvallah" diyerek haddini bildiren Yusuf tavrı görmek istiyor daha çok.