Evvela şu kanaatimi paylaşmak isterim; AK Parti'yi 1989'da ANAP'ın düştüğü durumla kıyaslayanlar temennilerini dile getirmekten öteye gidemezler. Ortada eriyip biten bir AK Parti yok, ama seçmen tarafından ciddi anlamda ders verilmek istenen bir AK Parti var. Buna rağmen hala yüzde 35'lerde oy alan bir parti. Ama ilk kez CHP'nin gerisine düşmüş olması elbette çok çok önemli. CHP'nin kazanmadığı ama AK Parti'nin kaybettiği bir seçim oldu. CHP'nin bu seçimin kazananı olup olmadığını bundan sonra ne yapacağı belirleyecek.
DEM'in parmak sallamalarını, muhafazakar kesime yönelik nefret kusmaları engelleyebilir, CHP'yi gerçekten kucaklayıcı, ılımlı ve devletin güvenlik kodlarıyla barışık bir yere taşıyabilirse 2024 başarısını heba etmeyebilir.
Burada da yine AK Parti belirleyici olacaktır.
Şayet mevcut sonuçlar iyi değerlendirilemez ve isabetli kararlar alınamazsa CHP'nin yükselişi devam edebilir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın seçim sonuçlandıktan bu yana yaptığı değerlendirmelere bakılırsa ne kendine ne de partisine acıyor. En ağır yerden konuşuyor.
Cumhurbaşkanı, acizler ve gafillerin yaptığı gibi bu tablonun suçunun millete atılamayacağını, AK Parti'nin hatayı millette aramak gibi bir geleneği olmadığını, kendisi dahil AK Parti yönetiminde yer alan kimsenin 31 Mart seçim sonuçlarının sorumluluğundan kaçamayacağını, oy kayıplarının tek bir soruna ve tek bir başlığa indirilemeyeceğini, bunun kolaycılık olacağını ve nerede eksik, hata, kasıt ya da ihanet varsa üzerine gitmenin boyunlarının borcu olduğunu, güneşi gören buz gibi erimemek, eleştirdikleri partilere benzememek ve daha ağır bedeller ödememek için AK Parti hatalarını görüp kendini toparlamak, milletle gönül köprülerini yeniden güçlendirmek zorunda olduklarını ifade etti.
Bu cümleler AK Parti'de ciddi bir toparlanma sürecinin başlayacağının habercisi.
Bu süreci hep beraber izleyeceğiz.
Genel tablonun verdiği mesajı iyi okumak detaylara inmeyi zorunlu kılıyor. AK Parti Türkiye genelindeki kan kaybının bir benzerini İstanbul'un ilçelerinde de yaşadı. İlçe belediye başkanlıklarında 24'ten 13'e geriledi AK Parti.
Seçmenin oy verirken yerel yönetim kriterlerine göre hareket etmediğinin göstergelerinden biri de bu. Beşiktaş ve Kadıköy gibi hizmetin sadece çöp toplamakla sınırlı olduğu ilçelerde CHP hiç oy kaybetmezken Beykoz gibi Üsküdar gibi Tuzla gibi tek başına İBB'den daha fazla iş yapan ilçeler el değiştirdi. Sırf Çocuk Köyü projesi bile Üsküdar Belediye Başkanı olarak seçime giren Hilmi Türkmen'i uçurabilirdi.
Peki Güngören, Bağcılar, Kağıthane, Başakşehir, Zeytinburnu, Fatih gibi ilçeler nasıl başardı.
Gözlemim odur ki seçim tecrübelisi vatandaşımız hizmetin yanında ve artık hizmetten de ziyade karşısında kendisi gibi biri görmek istiyor. Ve bu kriterleri en çok da AK Partili siyasetçilerden bekliyor. Bakın bu çok ilginç bir hadise, AK Parti seçmenini ayrıştıran en önemli özellik belki de bu. Sandıktan başka bir araç tanımıyor ve siyasete siyasetçiye çok daha eleştirel bakabiliyor.
Kağıthane, Bağcılar ve Güngören örnekleri genç, samimi, çalışkan adayın pek çok ilçeyi süpüren dalgaya karşı dirençli olabileceğini, oyunu koruyabildiğini ya da çok az bir düşüşle seçimi alabildiğini gösterdi.
Burada adayların ilk dönemlerinin olması da bence etkiliydi. Seçmen bir koltukta uzun süre birinin oturmasına da razı değil. Ve yine tekrar edeyim, tüm bu ağır kriterleri daha ziyade AK Parti seçmeni arıyor.
Bu neden böyle sorusunun cevabı başka bir yazının konusu; ama kaybedilen yerler ve adaylar kadar kaybedilmeyen yerler ve kazanan adaylara da bakmak lazım.
Türkiye'nin kalkınmasında olduğu gibi demokratikleşmesinde AK Parti seçmeni belirleyici oldu, olmaya da devam edecek.