Seçim hükümeti üzerinden ortaya çıkan ilk hamle, AK Parti’nin ve Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun yeni döneme dair hayli şaşırtıcı adımlar atacağına işaret ediyor. Nitekim MHP milletvekili Tuğrul Türkeş’in, kendisine seçim hükümetinde teklif edilen bakanlık teklifini kabul etmesi, hayli ilginç tartışmaya kapı açacak bir gelişme.
Hükümet kurma görevini Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’dan alan Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun, üç muhalefet partisinden yaptığı tercihler de birer birer bakıldığında taktik, toplamda ise stratejik bir çalışmanın sonucu olarak okunabilir. MHP’nin efsane lideri Alparslan Türkeş’in oğlu Tuğrul Türkeş’e yapılan teklifin, kendisi tarafından kabulü ise MHP içinde çok farklı tartışmalara kapı açacaktır.
Seçim sonuçlarının ardından, özellikle MHP teşkilatlarında ve parti tabanında AK Parti ile yapılacak bir koalisyona dair hayli olumlu bir hava vardı. Burada iddia edildiği gibi iki partinin tabanlarındaki bir sosyolojik yakınlıktan söz edilebilir mi, bu hayli tartışma götürür. Ancak uzun yıllardır iktidardan uzak bir partinin teşkilat ve tabanının, merkezdeki bir siyasi partiyle ittifak istemesi için illa böyle bir yakınlık veya benzerliğe de ihtiyaç yok.
Tuğrul Türkeş’in seçim hükümetinde yer alması, elbette içinde bulunduğu siyasi hareketin efsane liderinin oğlu olması boyutuyla anlamlı. Ancak bu noktada önemli olan, bu kabulün Türkeş’in gerek aile, gerekse tecrübe anlamında sahip olduğu ‘devlet’ terbiyesiyle birlikte okunması. Devlet Bahçeli’nin her adımını ‘devlet’ başlığı altında okuyanların ezberlerini sarsabilir bu gelişme.
Türkeş’in bu tercihi, yukarıda ifade ettiğimiz ve MHP tabanında hayli karşılık bulan koalisyon talebiyle birlikte, mutlaka yeni dönemin siyasi tercihlerini etkileyecektir. Geleneksel anlamda MHP’nin oy deposu olarak tarif edilen İç Anadolu ve Sünni Türkmen oylarının, uzun zamandır AK Parti’ye yönelmiş olması; diğer yandan MHP’nin bugüne kadar çok zayıf olduğu kıyı bölgelerinde şaşırtıcı çıkışlar yapması, son yıllarda bu partinin yaşadığı inişli çıkışlı grafiğin kabaca özeti aslında.
Neredeyse tüm siyasi seçeneklere, görüşme taleplerine ve yaklaşımlara daha başından itibaren kapısını kapatan bir parti, tekrar seçim diye ifade ettiğimiz 1 Kasım’da nasıl bir sonuç alacak? Devlet Bahçeli, kuşkusuz partisine çok hakim bir genel başkan görüntüsü veriyor. Ancak bu yeni dönemde, mesela 2002 seçimlerinde yaşanan sonuçlara benzer bir yere savrulması mümkün mü? İşte bu sorunun cevabı, aynı zamanda 1 Kasım gecesi nasıl bir iktidar denkleminin olacağını da bize verecek.
HDP’nin isim tercihlerine bakmaksızın başından itibaren seçim hükümetinde yer alacağını açıklaması, öncelikle siyasi merkezde aradıkları meşruiyet zemini açısından önemli olsa gerek. Böyle bir tercih, bunca terör eyleminin ve arkasını bu örgütlere yasladığını açıklayan bir partinin, siyasi merkezdeki arayışlarına küçük bile olsa katkı sağlayabilir mi? Doğrusu çok zor ve yeni bir seçimde HDP’nin de aynı oranlarda oy alıp almayacağını belirleyecek önemli başlıklardan birisi de bu.
AK Parti ve HDP’nin bir hükümet ortağı gibi seçim meydanlarına taşınmasının, CHP veya MHP’ye oy getireceği tezine gelince. Bunun hiçbir siyasi karşılığı yok. Seçmen kimin hangi tercihe hangi cevabı verdiğini şaşırtıcı bir titizlikle görüyor ve bu durum da mutlaka sandığa yansıyacaktır.