Veya şöyle soralım: Baraj aşılmasaydı, PKK ‘ateşkesi’ sona erdirir miydi?
Hiç sanmıyorum. Baraj aşılmasaydı, PKK muhtemelen kimi şehirlerde ayaklanma provaları yapar ve başarısızlığa uğrardı, bugün uğradığı gibi. Bu ayaklanma provalarının maliyeti muhtemelen bir aydır yaşamakta olduğumuz can kayıplarından ve maliyetten fazla olmazdı.
PKK’nın ‘savaşı’ sürdürmesi/sürdürebilmesi iki sebebe dayanıyor:
- Sandıktan çıkan oyların yarattığı siyasi enerji. Bölgede % 70 yer yer 80 ve 90’lara varan bir sonuç, silahların yeniden ateşlenmesindeki en büyük faktördür. Tecrübeler ortada. Demokratik siyaset alanı genişledikçe, silahlı güçlerin gücü ve otoritesi azalmadı, arttı. Silaha başvurmaktaki amaç, toplumun diğer kesimlerini HDP’ye oy vermeyenleri yıldırmak ve KCK modeline itaate mecbur etmektir.
Bir diğer sebep şudur:
- PKK siyaseti ve terörünün, Türk siyasi toplumunda (siyasi partiler, kimi sanatçı/aydınlar ve medya olarak tanımlayabileceğimiz güç), bu toplum içinde yaşamaya devam eden, Erdoğan ve AK Parti nefreti nedeniyle gördüğü tolerans ve teşvik.
Bu iki faktöre, Türkiye’yle hesaplaşmak isteyen, yurt dışı aktörleri de ekleyebilirsiniz ama yukarda işaret ettiğim ve belirleyici olan bu iki ulusal faktör olmasa, yurt dışı faktörlerin hiçbiri işe yaramaz veya PKK’yı tekrar savaşa sokmaya yetmezdi.
PKK, bugün kaleşnikofun ve birkaç bin militanın gücüyle değil, sandıktan çıkarabildiği güçle savaşıyor. Dolayısıyla Kürt halkı bu kadersizliği yenmek ve gidişata dur demek istiyorsa, eline silah alıp PKK’yla savaşması gerekmez, sandıkta doğru bir tercih yapsın yeter. PKK’nın siyasi olarak yenilgiye uğraması veya zayıflaması, askeri olarak yenilgiye uğramasından daha önemlidir ve birincisi, ikincisinin önüne geçmiştir.
Haziran seçimlerinden önce HDP’nin barajı aşmasının hayırlara vesile olacağını, demokrasiyi güçlendireceğini düşünenler bugün yanıldıklarını görüyorlar mı, bilemiyorum. Ama ben silahlı gruplar Türkiye’yi terk etmeden, HDP barajı aşarsa, başka şeylerin olabileceğini yazmış ve bu analiz tuhaf karşılanmıştı. Silahlı gruplar Türkiye’yi terk etseydi ve baraj bu koşullarda aşılsaydı, AK Parti yine iktidarı kaybedecek fakat AK Parti/HDP koalisyonu önünde ciddi bir engel kalmayacaktı.
***
Bu çerçevede, baraj meselesi bugünlerde farklı zaviyelerden tartışılırken, 18 Mayıs 2015’te bu köşede okuduğunuz yazıyı, bugünün manzarasına bakarak yeniden hatırladım:
‘Kürtler adına hareket ettiğini iddia eden, daha doğrusu Kürtler’in etno- kültürel dinamiklerini bloke edip bugün Türkiye’de, Suriye ve Irak’ta sadece ‘örgüt hakkı’ talep eden bir hareket, Türk milliyetçiliği ve Türk ulusalcılığını kurtarmak için tuhaf ve tuhaf olduğu kadar da ironik bir siyasi stratejiyi hayata geçirmeye çalışıyor.
AK Parti nefreti, hem ulusalcıların hem milliyetçilerin gözünü bağladığı için, Türkiye’nin bölünmesine giden yola atılan bu ilk adım, maalesef bir kurtuluş olarak görülüyor.
Oysa PKK, barajı aşarsa, ve AK Parti bu dönem de anayasayı yapamaz ve çözüm süreci muallakta kalırsa, Batı’da ne olur bilmem ama benim seçim bölgem Mardin dahil olmak üzere, siyasi kopuşa giden zeminde, PKK’nın yepyeni imkanlara kavuşacağını biliyor ve görüyorum.
Her şey hazırlanmış durumda.. Ulusal bir psikoloji, kendisinden yana olmayan herkese duyulan derin nefret, HDP’yi yönetenlerin dahi vakıf olmadığı yaygın bir yer altı örgütlenmesi, silahlı grupların, artık şehirlerin de bir gerçeği haline gelmiş olması, işte bütün bunlar, Türkiye’nin tarihi boyunca ve çatışmaların en keskin zamanlarında bile yaşamadığı, ciddi bir süreçten geçtiğimizi, ortaya koyuyor.
Bu seçim, HDP’nin barajı geçmesi veya geçmemesi halinde bir kader seçimidir.
Bu kaderin içinde Öcalan da var. Onun da kaderi barajın geçilmesine veya geçilmemesine bağlı. HDP seçime partiyle girsin kararını o mu verdi, vermişse bu kararın doğuracağı sonuçları gerçekten hesaplayabildi mi, bilmiyorum.
Ama barajın aşılması halinde, Öcalan’a her defasında görünürde ‘evet’ diyen ama aslında reddeden PKK’nın ‘önderlik çizgisinden’ daha özerk bir çizgiye çekileceğini tahmin etmek zor değil.
Abdullah Öcalan’ın hükümetle geliştirdiği çözüm sürecine Kandil ve HDP hiçbir zaman sıcak bakmadı ve inanmadı. Çözüm sürecini, çeşitli sebeplerle durduramadılar ama, barajı aşarlarsa, durduracaklar, yeni anayasa bir hayal olacak ve Öcalan’ın çözüm sürecinde oynadığı rol büyük bir olasılıkla sona erecek.
HDP’yi destekleyenlerin isteği de budur aslında. PKK’yi Öcalan’dan kurtarmak istiyorlar ve çözüm süreci boyunca, Öcalan’ın itibarsızlaştırılmasına yönelik ciddi kampanyalar düzenlediler.
HDP, barajı aşamasa, bu yazıda okuduğunuz her şeyi tersinden okuyun ve anlayın. Ama tersten okumaya şunu da ekleyebilirsiniz:
Baraj aşılmazsa, Türkiye değişirken, silahlı mücadeleye dair hiçbir gerekçe ortada kalmamışken hala kendi içinde kırk yıldır ördüğü Berlin Duvarını, her nasılsa tahkim ederek bugünlere gelen bu hareketin içindeki Berlin Duvarı çatırdamaya başlayacak ve nihayet Kürtler’in Berlin duvarı çökecektir.
Bu duvar çökmeden, çözüm süreci, Öcalan’ın liderliği ve bu liderliğin yoluna selametle devam etmesi, PKK’nın Öcalan’ın geliştirdiği paradigmalara ikna olması ve Kürtler’in özgürleşmesi mümkün değildir.. 'Seçim Barajı ve Öcalan’-Star 18 Mayıs 2015’
Haklı çıkmaktan yoruldum dersem, kibre yormayın lütfen, haklı çıkmayı hiç mi hiç istemezdim doğrusu. Değil mi ki kan akmaya devam ediyor ve 1 Kasım’da aynı hikaye, kendini tekrarlayacak gibi görünüyor.