Bugün 2014 Sonbahârı’nın son günü. Geceyarısından îtibâren takvimsel anlamda 2014/15 Kışı başlıyor.
Sonbahârın son ve kışın ilk gününü bağlayan gece aynı zamanda yılın en uzun gecesidir.
Buna şeb-i yeldâ adı verilir. Farsça bir tamlamadır; şeb gece demek; yeldâ ise uzun ve kara bir nesne anlamına gelir.
Bununla ilgili meşhur bir beyit de var; sevâbına onu da yazıvereyim ki bir toplantıda filan lafı sanki tesâdüfenmiş gibi buraya getirip kızlara caka satasınız... (Kızların da pek umurundaydı ya...)
Neyse, beyit şöyle:
“Şeb-i yeldâyı muvaqqitle müneccim ne bilir?
Mübtelâ-i gama sor kim geceler kaç sâat!”
(Veznini bulabilir misiniz? Sanmıyorum...)
Muvaqqit doğru vakti (vaqt!) ölçen kimse demekdir. Eskiden bir devlet memûriyetiydi. Muvaqqitlerin ofisleri, muvaqqithâneler, genellikle câmilerin yanıbaşında olurmuş.
Tabii ki artık bunlara lüzum kalmadı. “Doğru” vakti öğrenmek için bir ara Paris’e sormaya başlamışdık; bilâhare kıblemizi kısa süreli için Londra’ya ve Berlin’e çevirir gibi olduk; şimdiyse doğru vakti sâniyesi sâniyesine Washington’dan şeyediyoruz.
Oysa, şahsî araştırmalarım netîcesi istihbâr edebildiğime nazaran, Ankara yâhut Istanbul’a bakarak da tâyîn edilebiliyormuş.
Zâhir fazlaca masraflı olduğu için sarfınazar ediliyor.
Müneccim kelimesi ise genellikle bilinir. İki anlamı var: Biri bilimsel olarak yıldızlarla ilgilenen, onlar hakkında bilgiler edinmeğe uğraşan insan, astronom; bir de yıldızlardan gizli anlamlar çıkarmayı bilen bir tür büyücü gibi bir şahıs, yâni uyduruk bir meslek... Gâvurcası astrolog...
Yukarıki beyitde kasdolunan müneccim astronom anlamındaki...
Kısacası Türkî-i Basit’e ircâ edecek olursak diyor ki Ağabeyimiz:
“Oğlum, hıyarlığın lüzûmu yok! Sen bakma öyle sağdan soldan ileri geri lakırdı yumurtlayanlara! Yılın en uzun gecesini ne radyodan memleket saat ayârına kulak vererek öğrenebilirsin ne de öyle müneccim makûlesi uyuz heriflere!
Sen gecelerin kaç saat olduğunu sâhiden, ama sâhiden öğrenmek istiyorsan onu derdlilere sor da onlar sana anlatsınlar; tamam mı, Digenis?”
Ben böyle lafı dolandırmaksızın bodoslamadan dalanları tutarım.
Çünki sen böyle mıy-mıy-mıy-mıy gevelersen merâmını anlatıp gecelerin kaç saat olduğunu belirtene kadar şafak söker, senin vereceğin bilgilere ihtiyaç kalmaz!
Haksızsam haksızsın deyin! Gücenirsem ne olayım!
Şeb-i yeldâların benim nazarımda özel ehemmiyeti vardır.
Zîrâ şeb-i yeldâlar dönüm noktalarıdır; inip inip en nihâyet dibe vurmanızdan sonra artık durumun daha da kötüye gitmesine imkân bulunmadığına, dolayısıyla bundan böyle ancak düzelebileceğine delâlet ederler.
Hâler berhayât olduğunuza göre bu böyledir.
Ne demiş?
“Beni öldürmeyen daha da güçlü kılar!”
Kim demiş?
Onu da kendiniz bulun; herşeyi işbu birâderinizden beklemeyin!
Tek bir ipucu:
Bir Alman filozofu...
Uzatmayalım, bugünden sonra gerçi derhâl değil, üç günlük bir kımıldamazlık döneminden sonra günler artık usul usul uzamaya başlayacak ve bu da beni müdhiş keyiflendiriyor.
Her yıl böyle olur...
Ve birkaç gün sonra da vedâ bile etmeksizin savuşur gözden kaybolur...
Bugün eski yarınlar artık dündür.
Aldanmayın ki, Azîzem,
Hayâtı yıllarla doldurmak değil mârifet!
Mârifet yılları hayatla doldurmak!
Ve hayat bin pâre bir bütündür!