Tarihinde ilk defa kapısına polis dayanan Beşiktaş; Fernandes’in yarattığı son rezalettena sonra onu dünkü maçın ilkonbirine soksaydı, Samet Aybaba’nın bendeki fotoğrafına tükürürdüm. Futbolun feriştahı olsa, kadroya girmemeliydi. Neyse ki, hayal kırıklığına uğramadık.
Günün bir başka önemli yanı, İnönü Stadı’nda son kez maç oynanıyor olmasıydı. Ama ben, bunun böyle olmayacağı ihtimalini de hesaba katıyorum. Çünkü Aili Sami Yen Stadı’nın yıkılıp yeniden inşa edileceği günlerde, hem de Cumhurbaşkanının katıldığı temel atma töreni bile fos çıkmıştı. Bu yüzden görmeden inanmam... Bütün izinler alındı, anlaşmalar yapıldı dense bile, burasının Türkiye olduğunu asla unutmam. Sütten ağzım çok yandığı için; ayrana bir avuç buz koysam bile, gene üfleyeyerek içerim.
***
Beşiktaş, hala tükenmeyen hedeflerinin beklentisiyle; maça hızlı başladı. İşini çabuk bitirmenin telaşı içindeydi. Düşünün ki, daha birinci dakika tamamlanmadan Holosko’yla ilk pozisyonunu buldu. Tribünlerin beyaza bürünmüş papatya tarlası gibi görsel zenginliği, coşkulu tezahüratla ayram yerine dönmüştü. İyi oynamak için tüm şartlar hazırdı.
Kartal da bunun hakkını verdi. Gerçi 14. dakikada gelen ilk golden sonra hafif bir gevşeme oldu ama, gene de belli bir temponun üstündeydi. G.Birliği amaçsız mı sakin mi, ne olduğunu tam çözemediğim bir kurgudaydı. Maçla bilgili büyük beklentileri yok gibiydi. Bu da Beşiktaş’ın işini kolaylaştırdı... Açıkçası Ankara ekibini daha diri, daha inatçı (Hatta çok daha iddialı) beklerdim. Olmadı!
***
Son maçın akılda kalacak en önemli yanı, tribünlerin sanki Beşiktaş şampiyon olmuş gibi muhteşem ve gözalıcı coşkusuydu. Bir de, ilk golde Seba’ya yapılan formalı saygı gösterisi unutulmayacak. Helal olsun!