Sean Penn’in son yılların en iyi performanslarından birini sergilediği Olmayı İstediğim Yer mizahı, duygusallığı ve siyasal hicviyle izleyiciye enerji veren bir film. Tanımakta zorlanacağınız Penn, filmde karizmasını cilalamış...
THE Cure’ın solisti Robert Smith ile Culture Club’ın solisti Boy George arası gotik tarzlı bir rock müzisyeni... Adı Cheyenne... Seksenli yılları dorukta geçirdikten sonra İrlanda’daki malikanesine çekilmiş. Konserleri, turneleri, albüm kayıtlarını ve uyuşturucuyla uçtuğu partileri geride bırakmış... Ki onu rahat yürümekten alıkoyan siyatik ağrıları için yeniden başlasa yeridir! Ama gotik giysilerinden, saçından, makyajından ve ergen tavrından henüz taviz vermemiş.
Kendisini sevmediğini düşündüğü ABD’deki Nazi avcısı babasını ölüm döşeğinde ziyaret etmeye gitmesi Cheyenne’in hayatında önemli bir dönüm noktası olur. Holocaust’tan kurtulan babasının ömrünü Auschwitz kampı subaylardan birinin peşinde geçirdiğini öğrenince, tamamlanmamış bu görevi mirası belleyip yollara düşer. Hem siyasi hem ruhsal bir olgunlaşma yolculuğuna çıkar Cheyenne...
Bir yol filmi olarak işlevini mükemmel yerine getiriyor Olmak İstediğim Yer. Odyssea destanının sinemaya izdüşümü olan yol filmlerinin iyi örneklerinden birine dönüşüyor. Paolo Sorrentino, ABD’nin ne kadar büyük tezatlarla dolu bir ülke, ne büyük farklılıklara rağmen bir araya gelmiş bir toplum olduğuna dair gözlemler aktarıyor bize. Kentsoylu ya da taşralı olmak, etnik köken, sınıf gibi temel ayrılıkların yanı sıra bir planda fondan geçen kamyonda sallanan bayrak gibi çok sayıda ayrıntıyla zenginleştiriyor gözlemlerini. Sorrentino ve görüntü yönetmeni Luca Bigazzi’nin yol boyu yakaladığı ilginç tablo ve çelişkiler, filme kronolojik sırayla çekilmiş bir belgeselmişçesine otantik bir hava katıyor. David Byrne’in müziği eşliğinde çıkılan bu yolculuk sinematik anlamda çok keyifli anlarla dolu izleyici için.
KARİZMASINI CİLALAMIŞ
L’amico di Famiglia / Aile Dostu ve Il Divo filmleriyle tanıdığımız Paolo Sorrentino’nun yönetmen olarak yeteneklerinin geniş bir yelpazeye yayıldığı ortada. Filmleri her ne kadar birbirinden oldukça farklı da olsa merkeze bir karakter yerleştirip onu canlandıran aktörden en iyi performansı almayı hedeflemesi belirgin bir özelliği. Cheyenne’de de Sean Penn son yıllardaki en çarpıcı rolünü üstlenmiş ve karizmasını cilalamış. Diğer oyuncular da çok sağlam performanslarla senaryonun hakkını veriyor.
KEŞKE HERKES HİZAYA GELMESE
Sorrentino’nun mizahıyla, duygusallığıyla, hicviyle dengeli bir bütün oluşturan senaryosunun en şaşırtıcı başarısı da dile ve kültüre hakimiyeti. Roma’da yaşayan, aslen New Yorklu bir Musevi olan Variety eleştirmeni Jay Weissberg’ün tasdik ettiği bir başarı bu! Başka bir ülkede / dilde çekilen filmlerde rastlanan kültürel özensizlikten eser yok Olmak İstediğim Yer’de. Filmin bütünü izleyiciye olumlu enerji veriyor.
Bu filmin hiç mi kusuru yok derseniz, var elbette ama o da yönetmenin tercihi işte! Tam finalinde bir kısmımız düşkırıklığı yaşayacak Cheyenne’in geçirdiği değişimin sonucundan ötürü... Senaryonun gelişimi için beklenmedik bir şey değil, gerçekçi de... Ama keşke diyorsunuz, herkes ve her şey ille de hizaya gelmese...
FİLMİN KÜNYESİ
Orijinal adı: This Must Be The Place Yönetmen: P. Sorrentino Senaryo: P. Sorrentino, Umberto Contarello Görüntü: Luca Bigazzi Müzik: David Byrne Oyuncular: Sean Penn, Frances McDormand, Judd Hirsch, Ewe Hewson, Kerry Condon, Harry Dean Stanton, Joyce Van Patten, David Byrne