Suriye'nin doğu ve kuzeydoğu vilayetlerini on yıldır işgali altında tutan SDG terör örgütü silah bırakacağını, Suriye'ye entegre olacağını ve bağımsız ya da özerk bir devlet kurma hedefinden vazgeçtiğini içeren anlaşmayı 10 Mart'ta kabul etti.
8 maddelik anlaşmaya imza atan taraflardan biri Suriye geçici yönetiminin lideri Ahmet el Şara diğeri SDG elebaşı Mazlum Abdi idi.
Anlaşma, her maddesinin hayata geçirilmesi için komiteler kurulacağını ve 2025 bitmeden uzlaşılan başlıklarda sonuç alınacağına dair bir taahhüt de içeriyor.
TÜRKİYE BAŞARDI
Hayata geçip geçmeyeceği, ne kadarının geçeceği henüz bilinmiyor. Tam da bu nedenle Ankara konuya PKK'dan gelen "İmralı'nın çağrısına uyacağız" açıklamasına olduğu gibi "ihtiyatlı iyimserlikle" yaklaşıyor. "Biz sahaya bakarız, verilen sözler yerine getiriliyorsa tamam, değilse demir yumruk hazırda bekliyor" diyor.
Dolayısıyla Türkiye, 47 yıldır yani kurulduğu tarihten bu yana ülkeyi ve milleti bölmeyi amaçlayan, kan döküp can alan, sadece ülkemize değil komşu ülke topraklarına da tasallut eden dünyanın en korkunç terör örgütünü teslim alıyor.
Süreç uzun solukluydu, hayli zorluydu çünkü meselenin pek çok boyutu, katmanı, aktörü, faktörü vardı ve emperyalistlerin Ortadoğu planları gibi denklem de sürekli değişiyordu.
Ama başarıldı. Bu tarihi bir başarıdır. Türkiye'nin başarısıdır.
FONDAŞ MEDYANIN ETEĞİ BAŞINDA
Batılı istihbarat örgütlerinin, vakıf-dernek adı altında kapitalist sermayedarların fonladığı bir takım sol (!), liberal (?) ve CHP'ye ilişik medya çevrelerinde yazılıp çizilenlerin aksine Şam'da imzalanan anlaşma PKK'nın silah bırakma ve kendini fesih sürecinden asla bağımsız değildir.
Öyle olmadığının en somut delilini bizzat PKK ve SDG'nin açıklamaları ve koordinatları veriyor.
Zira PKK'nın kurucusu ve "önderi" konumundaki Öcalan'ın 27 Şubat'ta yaptığı "tüm gruplar silah bıraksın, PKK kendini feshetsin" talimatıyla birer birer hizaya giriyor hepsi.
TESLİM BAYRAĞINI ÇEKTİLER
Öcalan'ın çağrısına PKK "talimata uyacağız" derken SDG ısrarla "bu çağrı PKK için, bizi ilgilendirmiyor" diyordu. Son birkaç güne kadar DEM'li bazı siyasetçiler gibi "SDG PKK değildir" yalanına sığınıyorlardı.
Ama bakın kaçacak delik kalmadığını gördü SDG. Sahibinin onu sattığını anladı ve Türkiye'nin sunduğu "ya silah bırakırsın ya da silahınla gömülürsün" teklifini değerlendirerek Şam yönetimine teslim oldu.
Olan bundan ibarettir.
SDG= MADE İN USA
Zaten aksine kim inanır? SDG'nin PKK değil "topraklarını koruyan yerel yapılar olduğuna" bir Kılıçdaroğlu bir Kadir İnanır.
Öcalan'ı kandıracaklar güya!
Sanki Mazlum Abdi'yi Öcalan'ın yetiştirdiğini, SDG'nin YPG'den hülleyle üretildiğini, Suriye Demokratik Güçleri adının bu amaçla alındığını, terör örgütü sıfatından kurtulmak için örgüt adına "demokratik" lafzının sıkıştırıldığını sanki Türkiye bilmiyor!
Sanki ABD malını bilmiyor! Peh!
SDG-ABD KABULLENİRKEN MUHALİF MEDYA İNKARDA
Bu açıdan Türkiye muhalefeti durumu henüz kabullenmiş görünmese de SDG ve sahibi yolun sonuna geldiklerini gördüler. ABD'nin başka coğrafyalarda başka hesapları var zaten.
Kullanmayacağı maşayı taşımayacağı da açıktı.
Bunu yaparken şunları da kabullendi ABD.
BİR: SDG'yi PKK-PYD terör örgütüne paravan olsun diye kurdurduğunu.
İKİ: Türkiye'yi bölmesi, yorması, kanatması için besleyip büyüttüğünü.
ÜÇ: Türkiye'nin direncini kıramadığını, bölüp parçalayamayacağını ve bu coğrafyada Ankara'nın dediğinin olacağını...
DÖRT: Tüm aparatlarını kullanıp bir kenara attığı gibi PKK'yı kullanıp bir kenara attığını...
O açıdan darbe vesayet dönemi Türkiye'sinde yıllarca ABD ve Avrupa kalemşörlüğü yapmış, eski medyada esip kükremiş kimi isimlerin –hala- "SDG'yi dize getiren Ankara değil, Washington" şeklinde kullanılmış mendilden bir şeyler damıtmaya çalışması zavallıca bile değil. Mide bulandırıcı sadece...