Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç “Yargı üzerinde vesayet kabul edilemez” demiş. Aksini kim iddia edebilir ki?
Bu konuda en büyük hassasiyeti de Yüce Mahkeme’nin göstermesi gerekir zaten.
Yalnız sayın başkan bu tespiti yapmakta biraz gecikmedi mi acaba? Malum, “Geciken teşhis, teşhis değildir.”
Yani, kendisinin de “2010 yılında yapılan Anayasa değişikliğinden sonra bir grubun vesayeti ortaya çıktı” şeklinde teyit ettiği gibi yargı yıllar boyunca bırakın vesayeti resmen teslim alındığında sayın başkan neredeydi acaba?
Ne vesayetler gördük biz...
Üstelik yargıdaki vesayet teşebbüslerini tespit etmek ve gereğini yapmakla yükümlü olan HSYK ve diğer yüksek yargı organları da bu vesayetin bir parçası olmuşsa asıl o zaman Anayasa Mahkemesi’nin ‘yüce’liğini göstermesi, kendisine intikal eden konularda tavrını demokrasiden yana koyması beklenirdi.
Oysa tam aksine, üye adaylığı için 20 yıl şartının kaldırılması gibi adrese teslim iptallerle paralel bir HSYK’nın inşasına imkan sağlayan AYM, büyük mağduriyetlere sebep olan yargı cinayetlerinin azmettiricisi durumuna düşmüştür.
Yargının vesayet altında olduğu dönemdeki kararlarıyla darbeci yapıyı besleyip büyütürken, bugün vesayeti bertaraf etme çabalarını ‘vesayet’ olarak değerlendirmek hangi açıdan bakışın bir sonucudur?
O artık bir siyasetçi
Aslında Başkan Kılıç dün kendisine Sözcü olarak seçtiği bir mecradaki beyanlarıyla bu sorunun cevabını vermiş, artık bütün yetkisini yeni hayatı için altyapı hazırlamak için kullanacağını netleştirmiş.
Sayın başkan kendilerine siyasi baskı olduğunu iddia ediyor ve bunu bağımsız yargı için önemsiyorsa kendisinin siyasetin tam göbeğinden verdiği mesajlar için ne düşünüyor acaba?
Daha önce de bu sütunda dile getirmiştim. Sayın Kılıç’ın bu çıkışları ihsas-ı rey değil ‘ihsas-ı karar’dır. Bu beyanlarından sonra o çok önemsediği (!) yargı bağımsızlığını hâlâ muhafaza ettiğinden nasıl emin olacağız. Mesela seçim barajı konusunda Mart’tan sonra dahil olacağı partinin öngörüsü ne yönde acaba? Velhasıl, bütün bu olanlardan sonra AYM’de; yeni başkan seçilinceye kadar hiçbir siyasi başvuru görüşülemez.
Mesela dört eski bakanı bu anlayış mı yargılayacak!..
Bence başkan çok haklı. Yüce yargı üzerinde vesayet kabul edilemez.
O halde o cübbeyi çıkarmak için Mart’ı beklemeyin sayın Kılıç.
KAFAMA TAKILANLAR..
Önce o HSYK’yı ‘asın’...
Bizim memleketteki Anamas Dağı’nın ilginç bir isim öyküsü var.
İdama mahkum edilen azılı bir soyguncuya son arzusunu sormuşlar.
“Asıl suçlu, ‘ilk işim’ olan komşunun kümesinden çalıp eve getirdiğim yumurtayı görünce ‘Çabuk götür yerine koy’ demeyip, ‘Başka varsa onları da getir’ diyen anamdır; önce onu asın” demiş...
Yanisi, o savcılara görevden el çektirildi de, onlara sınırsız destek vererek yardım ve yataklık eden dönemin şemsiye HSYK’sının ‘çekmesi’ gereken bir şey yok mu?...
Alırken dilekçe mi istendi ki?..
Bir süredir kayıp kaçak bedellerinin iadesi tartışılıyor. Yargıtay kararı ile iade yolu açılan bedelin yüzde 15’lik bir oran olduğunu düşünürsek az yekun tutmuyor. Ama malum, ‘devlet alacağına şahin, borcuna karga’dır. Bu sebeple yine mahkemelere milyonlarca dosya akınından, bürokratik engellerden bahsediliyor.
Oysa bu paralar kesilirken tüketiciden dilekçe mi istendi ki... Bu bedeller hak sahibini hiç uğraştırmadan; mesela elektrik faturalarından mahsup edilemez mi?