Sayın Prof. Dr. Hayrettin Karaman ile tanışırım, farklı dünyaların insanıyız ama kendisine, bilgisine, tutarlılığına, duruşuna hep saygı duymuşumdur.
Sayın Karaman ile farklı ortamlarda birlikte olabildim, bu birliktelikler bence farklı dünyaların insanlarının da farklı ortamlarda birlikte olabileceklerinin çok hoş kanıtları idiler.
Hoca’nın yazılarının önemli bir bölümünü anlamama zaten bu konulara ilişkin bilgi düzeyim yeterli değildir, anlayabildiklerimin de önemli bir bölümüne, itiraf edeyim, katılamam ama zaten Hoca’nın da bunu dert edineceğini hiç zannetmem.
Ancak, Sayın Karaman’ın 19 Aralık 2013 tarihinde, daha çok yeni bir tarih, gazete makalelerinin yayınlandığı Yeni Şafak gazetesinde yazdığı, “Türkiye’nin dostları ve düşmanları” başlıklı çok ilginç bir yazısı var.
Aşağıda size söz konusu yazının son bölümünü aynen aktarıyorum.
“İşte sıfır probleme de, Türkiye’de istikrara da, AK Parti iktidarına da karşı kurulan komplolar, tuzaklar, oyunlar tahkil edilirken bu ‘iri devletler ile Türkiye arasındaki’ örtülü mücadelenin daima göz önünde tutulması gerekiyor.
Akl-ı selim ve kalb-i selim sahiplerinin bir dönüp sağlarına ve bir daha dönüp sollarına bakmaları gerekiyor; bu iktidar kadrosunun yerine koyabilecekleri başka bir kadro varsa -ki, bana göre yoktur- bir diyeceğim olamaz, yoksa kimse pire için yorgan yakmamalıdır.
Mecellemizin 26. Maddesi şöyle der: ‘Zarar-ı âmmı def’içün zarar-ı hâss ihtiyar olunur’.
Gençler de anlasın diye günün diline çevirelim:
Kamuya (ve bu arada ümmete) ait zararı önlemek için bir şahıs, bölge veya gruba ait zarar göze alınır, sineye çekilir.
Siyasette olan selim akıl ve kalb sahiplerine de bu kuralı hatırlatıyor ve örnek olarak merhum şehid Muhsin Yazıcıoğlu’nu dua ile anıyorum.”
Bu yazıyı, özellikle de son paragrafı, bir başkası yazsa idi, açık söylüyorum, okur geçerdim, aklımda iz de bırakmaz idi ama söz konusu olan müellif Prof. Dr. Hayrettin Karaman olduğunda iki defa düşünmek gerekiyor ve ben de öyle yapıyorum.
Ben iki defa düşündüm, hatta daha fazla da düşündüm, bir yere gelemedim.
İlgilenenler, yazının tümünü görmek isteyenler, Yeni Şafak’ın sitesinden bulabilirler.
Yazının gazetede yayınlandığı tarih de ilginç, 19 Aralık 2013.
Hoca ne demek istemiş bu yazısında?
Türkiye’nin çok karanlık, çok kirli bir faili meçhuller karnesi var.
Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu da bunların arasında mı, gerçekten bilemiyorum.
Ancak, çok iyi bildiğim ve Sayın Karaman’a katılamadığım konu “Kamuya ait zararı önlemek için bir şahısa ait zarar göze alınır, sineye çekilir” doğru ilkesinin asla ve asla cinayetlere indirgenemeyeceğidir.
Mecelle’nin bu formülasyonu evrensel bir hukuk ilkesine işaret edebilir, kamusal çıkarın, iyi tanımlanabilir ise, bireyin çıkarının önünde olduğunu ifade eder ve ancak o kadarını, o da belirli bir orantılılık ilkesi çerçevesinde ifade eder.
Bu iyi bilinen ve genel kabul gören ilkeyle Muhsin Yazıcıoğlu cinayetini ilişkilendirmek ne anlama gelmektedir?
Sayın Hayrettin Karaman Hoca’nın bildiği bir nokta var ise, bunu açıklamak da “‘Zarar-ı âmmı def’içün” zaruri olabilir.
Kamusal zararlar hiyerarşisinin en tepesinde muhtemelen faili meçhul cinayetler de vardır.
Bizlerin bilemeyeceği başka şeyler yoksa.