Sayın Başbakan’ın çok başarılı bir siyasi geçmişi var.
İstanbul Belediye Başkanlığı’ndan gelip milli görüş çizgisine mesafe koyuş, yeni bir parti ve başbakanlık.
Arka arkaya üç genel seçimi büyük farklarla ve her seçimde oy oranını arttırarakkazanmak.
Askeri vesayeti büyük ölçüde ve en azından fiili olarak geriletmiş olmak, AB ile müzakere aşamasına gelinmiş olması, kürt meselesinde atılan adımlar, ekonomide ve özellikle de kamu maliyesindeki büyük başarılar, yarım trilyon dolara ulaşan dış ticaret hacmi, ihracatın ülke profilinin çeşitlenmesi, vs.
Eksikler ve yanlışlar da yok değil (bence) ama artılar eksilerin uzak ara önünde.
Bu başarılı sürecin kanımca şahikası 12 Eylül 2010 referandumu ve kürtlere yapılan engellemeye rağmen yüzde altmışa dayanan demokratik ve etkin siyasal destek.
Bu “demokratik ve etkin siyasal destek” konusunu aşağıda açacağım.
Sayın Erdoğan 2014 senesinde anayasal düzenlemelere bağlı olarak bir biçimde Çankaya’ya çıkmak istiyor.
Parlamenter sistem içinde halkoyuna dayalı güçlü bir cumhurbaşkanı ya da, anayasal düzenleme gerçekleşebilir ise, başkan ya da yarı başkan olarak.
Sayın Erdoğan’ın bu perspektifine saygı duymak gerekiyor; bu meşru ve legal proje hoşunuza gitmese de, Erdoğan’ın Türkiye’ye en iyi hizmet edebileceği makamın başbakanlık olduğunu düşünseniz dahi, Sayın Erdoğan siyasi meşruiyet sınırlarını çok zorlamadığı sürece proje Sayın Erdoğan’ın takdiridir, hakkıdır, itiraz alanımız sınırlıdır.
Bendeniz kişisel olarak başkanlık sistemine çok sıcak bakmamakla birlikte bu sistemin de meşru bir sistem olduğunu, bir siyasal kadronun bu tür bir radikal anayasal değişiklik talebinin de normal karşılanması gerektiğinidüşünüyorum.
2012 Türkiye’sinin temel siyasal önceliği böyle bir anayasal proje midir, bilemem, ama bu konu da Sayın Erdoğan ve kadrosunun siyasi takdiridir, meşruiyet ve yasallık sınırları dahilinde itirazların bir sınırı vardır.
Bu aktarmaya çalıştığım konular Sayın Erdoğan’ın projesine yönelik anladıklarım.
Ama bir de anlamadıklarım var.
Anlamadığım temel konu Sayın Erdoğan’ın bu meşru ve yasal projesine, muhalif iseniz ihtiras da diyebilirsiniz ama bu kelime değişikliği projenin meşruiyet ve yasallığını azaltmaz, yönelik ittifaklar arayışı.
Sayın Başbakan’ın halkoyuyla seçilecek ilk Cumhurbaşkanı olarak yüzde altmışın da üzerinde oy beklentisi de, arayışı da çok meşru ama mevcut ittifak tercihlerinde bir sorun var kanısındayım.
12 Eylül 2010 referandumunda da yüzde altmış destek geldi; bu desteğin çok ama çok büyük ölçüde atılımcı, reformcu Sayın Erdoğan’a yönelik destek olduğunu düşünüyorum.
Sayın Erdoğan’ın 2003-2007 politikalarına dönerek bu oranı daha da yukarılara çekebileceğine de inanıyorum.
Sayın Erdoğan aynı oransal desteği bugünkü ittifak arayışlarıyla da yani BBP ile, milliyetçi söylemlerle de, Saadet ve HAS Parti ile de yakalayabilir, hatta yakalar.
Ancak, tarih cumhurbaşkanlığı seçimi ile durmayacaktır; yukarıda değindiğim “demokratik ve etkin siyasal destek” kavramı bu aşamada gündeme gelmektedir.
Menderes 1950’de, Demirel 1965’te, Özal 1983’te ve en son olarak da Erdoğan 2003’te ve sonrasında siyasi ve ekonomik başarılarını küresel trendlerle birlikte hareket ederek yakalamışlardır.
Türkiye günümüzde yarım trilyon dolara yaklaşan dış ticaret hacmiyle küresel siyasal ve ekonomik trendlerin aksi yönünde hareket edemez, etmemelidir, ederse başı belaya girer.
Benim naçiz kanaatim 12 Eylül referandumu destek kompozisyonunun genişletilerek, ilerletilerek yine yüzde altmışın üzerinde bir desteğin sağlanacağı ve bu desteğin demokratikleşmeye yani sürdürülebilir büyümeye daha uyumlu olacağıdır.
HAS Parti dışında öbür ittifak tercihlerinin ise orta vadede sürdürülebilir büyümeyi dinamitleyebileceğini düşünüyorum.
Ne demek isteyebileceğimi görmek için, iki gün önce, Devlet Bahçeli’nin vahşice öldürülen yedi TİP’li gencin özgürlüklerine kavuşan katilleri hakkında yaptığı yorumu okumak yeterli olabilir.
Mevcut ittifak tercihi Türkiye’yi 2023’te 25 bin dolarlık gelirdüzeyi hedefine taşıyamayabilir. twitter.com/KarakasEser