Geçtiğimiz hafta, Anayasa Mahkemesi’nin, TBMM’den geçen, Sayın Cumhurbaşkanı’nın onayıyla Resmi Gazetede yayınlanan torba yasanın kimi maddelerini iptal ettiğini öğrendik.
Hukukçu değilim, bu yasayı, Anayasa Mahkemesi’nin kimi maddeleri iptal gerekçelerini tartışacak ehliyeti kendimde bulmak istemiyorum.
Ancak, iki konuyu burada tartışmaya da açmak isterim doğrusu.
İlk konu benim kişisel görüşüm, tartışmaya açık bir alan.
İkinci mesele ise gerçekten anlayamadığım bir konu.
İlk mesele internet ile ilgili; internet teknolojisi öyle bir hızla gelişiyor ki, hiç kimse, hiç bir devlet bu teknolojinin hızına ulaşamaz, bir gerekçe ile devletler, açık söylüyorum buna milli güvenlik, kamu düzeni, özel hayatın gizliliği gibi konular da dahil, internet sınırlamaları, düzenlemeleri yaptıkça birileri bu düzenlemeleri aşmanın, anlamsız, kadük bırakmanın yolunu bulacak, sınırlama getirmek isteyen kişi ve kurumlar da, bunlara kurumlar, devletler de dahil, tuhaf bir biçimde açığa düşmüş olacaklar.
Internet dünyası ve yaşamımıza getirdikleri çok yeni kavramlar, en iyisi bu gerçeği mevcut olumsuzlukları ile beraber kabullenmek, çünkü teknolojik olarak başka çare yok muhtemelen, bu yeni, kimilerimize sevimsiz gelen dünyaya kendimizi alıştırmak zorundayız, teknoloji ile kavga etmek, en azından yarışmak ne kadar anlamlı, takdirlerinize bırakıyorum.
Gelelim ikinci meseleye; bu meseleyi anlamakta gerçekten çok zorlandım, konu görevden bir biçimde alınan ya da görev yeri değiştirilen kamu çalışanlarının idari yargıya başvurmaları meselesi.
Torba yasa mealen şöyle bir düzenleme getirmek istemiş idi: Daire başkanları ve üstü idareciler, müfettişler ve kolluk görevlilerinin görevden alınmaları veya yer değiştirilmeleri halinde mahkemeye başvurmaları ve mahkemelerin memurları haklı bulmaları durumunda mahkeme kararı iki yıl boyunca uygulanmayacak.
Şimdi isterseniz bir de Anayasanın 138. Maddesinin son paragrafını aynen sahifemize aktaralım: “Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez”.
Çok rahatlıkla görülebileceği gibi torba yasa ile getirilmek istenen ilgili düzenleme Anayasanın 138. Maddesi son paragrafına çok açık bir biçimde aykırı, “geciktiremez” diye yazıyor ilgili Anayasa maddesinde, oysa yasa iki yıllık bir marj getirmiş idi.
Ben de, meşru yollarla seçilmiş siyasi iktidarların istedikleri kamu görevlileri ile çalışma arzularını çok doğru bulurum, bu aşamada idari yargının iptal gerekçelerini anlamakta zorlanırım ama bu “kamu görevlileri” kavramı müsteşar, müsteşar yardımcısı, hadi bilemediniz genel müdür düzeylerinin altına inmemelidir, iş daire başkanlarına, tüm müfettişlere, tüm kolluk görevlilerine kadar uzanır ise hukuk devleti açısından bir sıkıntı çıkar.
Meselenin bu boyutuna kadar da gitmeye gerek yok, torba yasa ile getirilmek istenen bu düzenlemenin 138. Maddenin bırakın ruhuna, açık lafzına bile aykırı olduğu aşikar, bunu görmek için hukuk eğitimi almak da şart değil, okuma yazma bilmek yeterli.
Merak ederim doğrusu, Sayın Bekir Bozdağ bugün Anayasa Mahkemesi üyesi olsa ve bu madde önüne gelse idi, Anayasa Mahkemesi’nin bugün verdiği karardan başka türlü bir karar verebilir mi idi?
Sayın Adalet Bakanımız Bekir Bozdağ için bu ifadem muhtemelen Sayın Başbakanımız için de aynen geçerli.
Benim de anlamakta çok zorlandığım hatta hiç anlayamadığım konu TBMM’nin, AK Parti Meclis grubunun Anayasanın bırakın ruhuna, lafzına bu kadar açık bir yasayı nasıl benimsediği.
Adalet Bakanlığı Kanunlar Dairesi böyle bir yasa taslağı nasıl hazırlıyor?
Biraz amiyane bir tabirle, bu duruma herhalde “kör göze parmak” demek lazım.
Anayasaya bu kadar aykırı bir düzenleme “milli irade” ile de açıklanmamalı.
Siyasi iktidar kamu çalışanı atamalarında müsteşardan genel müdüre kadar elini rahatlatmak isterse yapması gereken “kör göze parmak” yasalar çıkarmak değil, Anayasadan başlayarak idari yargı düzenlemelerine kadar giden yasal değişiklikler olmalı.
Başka türlüsünü anlamak mümkün değil.