Mahrem-namahrem bilecek. Herkesin içerisinde kahkaha atmayacak. Bütün hareketlerinde cazibedar olmayacak, iffetini koruyacaksın. Şimdi bunu birileri söylediği zaman ‘ya bu adam hangi dilden konuşuyor’ diyebilirler. Bu kadar değerlerimize yabancılaştık bugün .”
Yukarıdaki alıntıyı internet ortamından yaptım, Sayın Arınç’ın “kadınlar ve gülme” temalı sohbetinden bir parça.
Bu sözler toplumda, en azından toplumun bir bölümünde, özellikle kadınlar arasında büyük tepki yarattı.
Bir gün sonra da Sayın Arınç bu tepkilere cevaben bir açıklama yaptı ve yanlış anlaşıldığını ifade etti, hatta “kadınlara gülmeyin demek geri zekalılıktır” dedi.
Bu satırların yazarı insan ilişkilerinin daha yumuşak olmasını tercih eden biridir, herkesin kendi beyanına saygı duyar, Sayın Arınç böyle bir açıklama yaptı ise, bu açıklama bir yanlışlığı düzeltmek ya da örtülü, kibar bir özür amaçlı da olabilir, bu açıklamaya saygı duymak ve meseleyi fazla büyütmemek gerekir.
Ancak, Sayın Arınç’ın bu ifadesinde, “gülme eylemi” eksenli bu ifadesinde benim en çok ilgimi çeken nokta “bu kadar değerlerimize yabancılaştık bugün” ifadesidir.
Doğrudur, bizim kadim kültürümüzde “ağır ol da molla desinler” hükmü egemen bir hükümdür.
Ancak, bu ve benzer hükümlerin, gülme eylemenin çok da makbul görülmeme geleneğinin bize, bizim kadim kültürümüze özgü bir şey olduğunu zannetmek büyük bir yanılgıdır.
Sayın Arınç’ı dinlediğimde aklıma ilk gelen italyan göstergebilimci ve romancı Umberto Eco’nun “Gülün Adı” isimli romanı oldu.
Bu çok sıcak yaz günlerinde Star okurlarına Umberto Eco’nun bu muhteşem romanını, şayet okumamışlar ise, mutlaka alıp okumalarını öneririrm.
Kitap ortaçağda bir manastırda geçer; manastırda bazı rahipler nedeni bilinmeyen bir zehirlenmeden ölürler.
Bu ölümler sonrası ise bu fransisken manastırına kilise kurumu bir soruşturmacı rahip gönderir, soruşturmacı rahibin yanında da çömezi vardır (roman Jean Jacques Annaud tarafından filme de çekildi ve soruşturmacı rahibi ilk James Bond Sean Connery oynadı).
Soruşturmacı rahibin araştırmaları konuyu manastırın kütüphanesine, kütüphaneci rahibe ama en önemlisi o tarihte herkesden gizlenen, manastırın kütüphanesinde bir nüshası mevcut Aristo’nun İsa’dan önce dördüncü asırda yazdığı Poietika isimli kitabına götürür.
Bu kitabın bir yerinde Aristo, o tarihlerde de çok makbul olmayan gülme eylemine karşı “gülmek, kahkaha atmak otoriteden korkuyu yokeder” gerekçesiyle herkese gülmeyi, kahkahalarla gülmeyi tavsiye etmektedir.
Gülme eylemi ortaçağ hıristiyanlığında da çok makbul olmadığı, hatta resmi otoriteye, kiliseye meydan okumak olarak görüldüğü için Aristo’nun bu kıymetli kitabıkütüphaneci tarafından saklanır ama kütüphaneci de bu kitabın kıymetini bildiği için yakmaya kıyamaz.
Ancak, kütüphaneci rahip, bu kitabın gülmeye ilişkin bölümü okunmasın, okuyanlar da ölsün diye kitabın ilgili sahifelerine çok etkili bir zehir sürer, bu sahifeleri parmağını diliyle ıslatıp açan, açmak için böyle gerekmektedir, sahifeler yapışık gibidir, herkes parmaktan ağıza bulaşan güçlü zehirden ölürler.
Soruşturmacı rahip (filmde Sean Connery) bu cinayetleri böylece çözer ama bu arada kendisine de söylenen gülmenin toplumda yaygınlaşmasının kilisenin sonu olabileceğidir.
Toplumlar, tarihler, toplumları belirleyen kültürel öğeler bazen sanıldığından da benzer ya da özdeştirler.
Sayın Arınç’ın gülme temalı konuşmasında “değerlerimize” yaptığı gönderme beni aldı, buralara taşıdı, “bizim” zannettiğimiz bazı değerler bir bakarsınız İsa’dan önce dördüncü asrın Atina’sının ya da ortaçağ kilisesinin de değerleri çıkabilirler.