Eskiden bayramlarda günlük gazeteler çıkmazdı. Gazeteciler Cemiyeti’nin bayram gazetesi çıkardı.
Mesleğimizin böyle bir geleneği vardı.
Ancak bu geleneği, gazeteyi dükkan gibi gören zihniyet ortadan kaldırdı.
Şu anda Aydın Doğan’ın kurmayı olan bu zihniyetin sözcüsü Zafer Mutlu, “Ne gazeteciliği kardeşim; biz burada dükkan açtık para kazanıyoruz” demişti.
Bu zihniyet gazeteciliği dükkancılığa çevirmişti.
Gazetecilik öylesine dükkancılığa çevrilmişti ki, gazeteler tabak çanak dükkanı haline getirilmişti.
O dönemde medyanın iki büyük patronu olan Aydın Doğan’ın da Dinç Bilgin’in de gazeteleri tabak çanak verme yarışına girmişti.
Gazeteler gazete oldukları için değil, tabak çanak verdikleri için alınır hale gelmişti.
Ne var ki benim gibi istisnalar hariç, gazeteciliğin dükkancılığa dönüşmesine gazeteciler isyan etmedi.
O dönemde başta gazetelerin yöneticileri, köşe yazarları olmak üzere, meslektaşlara bu duruma isyan etme çağrısı yapmıştım.
Ne yazık ki tek başıma kalmıştım.
Nitekim bu olaydan yıllar sonra gazeteciler.com sitesi “Medyadaki yozlaşmaya, çürümeye ilk isyan bayrağını Lütfü Oflaz açmıştı” diyerek bu gerçeği bir kez daha dile getirmişti.
Evet, meslektaşlarım gazeteciliğin dükkancılık haline getirilmesine bırakın isyan etmeyi, itiraz bile etmemişlerdi.
Çünkü başta gazete yönetmenleri, köşe yazarları olmak üzere, meslektaşlarım mevkilerinden, köşelerinden, o dönemde gazeteciliğin sağladığı yüksek maddi imkanlardan vazgeçememişlerdi.
Gazeteci olmayı değil, dükkancı olmayı seçmişlerdi.
Ben ise bu duruma tahammül edememiş ve bir vesileyle başyazarı olduğum medya grubundan istifa etmiştim.
İstifamın ardından rakip medya grubundan, olağanüstü maddi imkanlar sunan cazip bir teklif almıştım; ama onu da kabul etmemiştim.
Arkama bile bakmadan büyük medyadan çekip gitmiştim.
Çok mütevazı şartlarda Leman dergisinde yazmayı tercih etmiştim.
Gazeteyi dükkan, gazeteciliği dükkancılık olarak gören bu zihniyet mesleğimize çok zarar verdi.
Bu, saygınlığı değil parayı önceleyen bir zihniyetti.
Bu zihniyetten önce gazete-okur ilişkisi vardı.
Bu zihniyetin marifetiyle, onun yerini gazete-müşteri ilişkisi aldı.
Bu zihniyete göre okur yoktu; müşteri vardı.
Bu zihniyet gazeteleri sadece okunmak için alınmaktan çıkardı.
Böylelikle mesleğin saygınlığı yaralandı.
Neyse ki çok geç de olsa hükümet, gazetelerin tabak çanak vermesi gibi promosyonları yasakladı da saygınlığın dibe vurmasının önü alındı.
Bazı meslekler vardır ki saygınlık paradan önemlidir.
Örneğin doktorluk böyledir.
Doktorlar hastalarına para kazanacakları bir müşteri gibi bakamazlar.
“Paran yoksa öl” gibi kapitalist bir zihniyete sahip olamazlar.
“Paran yoksa öl” zihniyeti, doktorluğun saygınlığını da öldüren bir zihniyettir!
Dediğim gibi, bazı meslekler vardır ki saygınlık paradan önemlidir.
Saygınlık paraya kurban edilmemelidir!