AK Parti’yi “Yeni Türkiye” sosyolojisine uygun bir süreçler değişimi konseptinde değerlendirmek gerekiyor. Farkındayım. Milli Görüş olmadığını. Hatta kuruluş günlerindeki AK Parti ile misyon olarak temeldeki düşünce yapısı aynı olsa bile vizyoner manada masaya çok sayıda yeni kavram yeni olay yeni olgu eklendi son 12 yılda. Genel Başkanı dahil yönetim kadroları değişti. Bunlar doğal değişim süreçleri.
Bunların yanı sıra; AK Parti pek çok ağır sınavı geçmeyi, tabiri caizse nice sunturlu vartayı atlatmayı başardı bu 12 yılda... Kapatma Davası, e-muhtıra, istifalar, gezi kalkışması, 17/25 Aralık darbe girişimi gibi zorlu işler...
Bunların her birinden de tıpkı seçimlerden başarıyla çıkışında olduğu gibi, güçlenerek çıktı, kan kaybedeceği moral yitireceği yerde...
Dolayısıyla kurumlaşmış bir yapıdan söz ediyoruz AK Parti derken... Çözülmesi birkaç darbeyle yıpranıvermesi kolay değil, kendi iç dinamikleri ve savunma mekanizmaları var ve gerektiğinde devreye girer...
***
Ama her şey mekanizmadan ibaret değildir. İnşaattan, mühendislikten, hesaptan, projeden ibaret değildir. Kongre hesapları, delegasyon aritmetiği, teşkilatlanma yapısalı derken kurumsal olanı sağlamaya tabi tutmak elbette siyasetin yönetsel kurgusu anlamında olmazsa olmazlardandır. Lakin bahsettiğimiz bu beden, ne kadar güçlü olursa olsun, o vücuda bir ruh gerekir.
O ruh; inançtır, kalbinizi titreten bir amin’dir, düşünsel bir imkan, ağlayarak
okuduğunuz bir kitaptır, çalışma odanızın duvarına astığınız haritalardaki ufuktur, kurduğunuz hayaldir, sırtından terlemiş gömleğinizdir, alında ışıldayan emektir, sizden evvelkilerden miras aldığınız düş gücünüzdür, kardeşinizle birlikte ezberlediğiniz şiir, bayrak sallarken karıncalanan ellerinizdeki coşkudur, aşktır, feragattır, hasrettir, kalp çarpıntısıdır o ruh...
Bizi bu ruh büyüttü... Çok şükür.
Bu ruh, aidiyet kazandırır. Bu ruh; dostluk, arkadaşlık, kardeşlik manasını tarif eder. Bu ruh, ayna gibidir. Parlaktır, iç içe yansımalar halinde dostu dosta benzeştirir, hemhal kılar. Dert ortağı olmak nedir bilir misiniz? Bir kuyumcuyla bir hamalı, aynı amin’de birleştirebilecek sırrı keşfedersiniz bu “ruh” ile...
Şimdiki zamanlarda duygusal hatıralar mahiyetinde bulunuyor ruha dair bu yazdıklarımız. Herhangi reel bir karşılığı yokmuş farz ediliyor. Zira zihinsel bir bölünme daha en başından kabullenilmiş. Bir reel dünya var bir de irreel dünya, yeni kompetanların nazarında... Ruh veya maneviyat, eski masallardan bir masal gibi. Hatta yeni nesil dindarlar için bile böyle bu.
Bu yüzden dostluk, dava, kardeşlik, sadakat, tevazu, fedakarlık gibi eski kavramlar demode bulunuyor. Bilemiyorum. Belki de haklılar. Hakikaten bitmiştir.
Şimdiki gençlerin pek yetişemediği pek kıymetini bilemediği bir haldir bu maalesef... İğneyle kuyu kazarak gelindiği için bugünlere, buzdağını adeta hohlaya hohlaya eritme azmindeki kardelenlerin gayretli hikayeleri gerilerde kaldı. Hayat böyledir zaten, ileri bakar. Lakin başarıyı çıplak manada güç mühendisliğinden ibaret zanneden yeni nesil siyaset kurgusu, aynı performansın günün birinde kendi aleyhlerine çalışacak gayet kullanışlı bir tırpan olduğunu da fark etmeleri gerekiyor...
Siyaseti ve medyayı insan tüketen bir arena olmaktan çıkartmak gerekmiyor mu?
***
Hem Sayın Cumhurbaşkanımız Tayyip Erdoğan Beyefendi hem Sayın Bülent Arınç Beyefendi, Hukuk Fakültesi son sınıf öğrencisi olduğum günlerden bu yana yanlarında yetiştiğimiz değerli büyüklerimizdir. Yanlarında nesiller yetişmiş bu güzel insanları, bu güzel dostları dün olduğu gibi bugün de bir ve beraber görmek isteriz. Zaten öyle olduğuna da eminiz. Türkiye’mizin içinden geçtiği şu zorlu günlerde, adeta hayat memat mücadelesinin verildiği şu mazlum coğrafyada, savuluşlara, dağılmalara, parçalanmalara değil, birliğe, beraberliğe, dostluğa... Ruh’un etrafında kenetlenmeye ihtiyacımız var...