Ben Uludere konusunda Hükümeti eleştirirken haklı ve tutarlıyım. Ama Hasip Kaplan değil. Ben Uludere için feryat ediyorsam, orada öldürülenler Kürt olduğu için değil. Öldüren devlet güçleri olduğu için de değil. Öldürülenler masum insanlar oldukları için feryat ediyorum.
Ama acaba o ve partisi de bu temelde mi kınıyor Uludere’yi? Yoksa cinayetler konusunda seçici mi davranıyor?
“Uludere’nin sorumlusu başbakandır ve sorumlular tarihe katil geçecektir” diyor Kaplan. Eğer PKK yapmış olsaydı böyle diyecek miydi, yoksa sorulduğunda söylenenler kabilinden, sade suya tirit bir geçiştirme açıklamasıyla mı yetinecekti?
Hepimiz biliyoruz ki ikincisi olacaktı. Uludere’de açık bir özür, helalleşme ve sorumluların cezalandırılması gerçekleşene kadar sürecek benim mücadelem.
Ama herkesin bu kutsal savaşa aynı saygın gerekçelerle katılmadığını da bilerek.
***
Kürt Sorununda ilk günah Kemalist devletindi. İnkâr, asimilasyon, tedip, tenkil, tehcir ve katliamla sorunu o başlattı.
Bu yüzden de onlarca yıl boyunca on binlerce masum insanın canına mal olan isyan ve çatışmaların, yitip giden ve savrulan hayatların asıl sorumlusu odur. Kürt Sorununda ilk defa demokratikleşmenin ulaşılabilir bir hedefi ifade ettiği bugün ise çatışmaların, yitip giden ve savrulan hayatların asıl sorumlusu ise masayı deviren PKK’dır.
***
Uludere Katliamı hiç yaşanmayabilirdi. Bu insanlar ölmeyebilir, Kürtlerle Türkler arasına bir kez daha nifak girmeyebilirdi. Eğer PKK masayı devirip bu kanlı yolu yeniden açmamış olsaydı, biz bugün bunları konuşuyor olmayacaktık.
Bu fırsatı ona PKK verdi.
Kürt Sorununda ikinci günah PKK tarafından işlendi ve Uludere için elverişli zemin bizzat onun tarafından sağlandı. Dolayısıyla bugün yaşanan bütün ölümlerin asıl sorumlusu PKK’dır; tıpkı yakın geçmişe kadar devlet olduğu gibi.
Bugün, bu ülkede silahlı mücadeleyi meşru kılacak koşullar yok. Bugün silaha davranmak ve kan dökmek cinayettir; birini gasp veya hırsızlık için öldürmekle welat için veya PKK öyle istiyor diye öldürmek arasında fark yoktur. İkisi de cinayettir.
Bugün silaha devam etmek, can çekişmekte olan eski müesses nizamı ve Ergenekon devletini geri getirecek tek kapıdır ve PKK hiçbir ahlaki ve siyasi meşruluğu olmayan cinayetleriyle bu kapının kapanmasını önlemektedir.
Onun cinayetlerini meşru görmek, izah etmek veya mantığa büründürmeye çalışmak da suça manen ortak olmaktır ve bütün yetim çocukların vebali onların da boynunda olacaktır.
Ben dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir koşulda silahlı mücadele olmaz demiyorum. Olur. Yeri gelir “direnme hakkı” doğar. Ama bugün bu ortamda değil. Bağımsızlık bile değil, özerklik için bunca kan dökmeyi kimse açıklayamaz, kimse de bunun için olduğuna ikna edemez.
***
Ben “ezilenlerin milliyetçiliği”ni mazeret kabul etmem. Milliyetçilik milliyetçiliktir ve hepsi pistir.
Kürt Sorununda Kürtlerin haklarından yana taraf olmam, dört yaşındaki çocuğu yetim bırakan zulmü sineye çekmemi gerektirmiyor. Vahşet vahşettir ve bu devletin sicilinin bozuk olması PKK’nınkini görmemeyi gerektirmiyor.
BDP vesayet altında olduğu için mi PKK’nın cinayetlerini eleştirmiyor? Sanmıyorum, öyle olsaydı en azından Uludere için de söz söylemelerinin ahlaki meşruluğunu kendi elleriyle yok ettiklerini bildikleri için susarlardı.
Ama sorun onların da Türk ulusalcılarıyla aynı adalet terazisini kullanmaları; aynı kötülüğü farklı terazide tartmaları. Böyle bakınca, sivil siyasetçilerin kaçırılmasını “savaş süreçlerinde bu tür şeyler olabiliyor” şeklinde açıklıyor Pervin Buldan.
Nasıl bir zihniyettir bu böyle?
***
Bunu diyene sorarlar, siz Uludere’ye ne olduğu için karşı çıkıyorsunuz? Orada masum insanlar öldürüldüğü için mi, yoksa öldüren “karşı taraf” olduğu için mi?
Savaşta böyle şeyler de olur mu?
Herkes için genel bir kural olmasını isteyeceğimiz biçimde davranmamızı öğütler Kant; ister misiniz “savaşta bu tür şeyler olur” kalıbının genel bir kural olmasını?
BDP çözümün yolunu açmakta hayati bir rol oynayabilirdi.
Ama bunu yapmıyor ve sorunun bir parçası gibi davranıyor.
Görünen o ki işimiz zor ve sorunumuz sadece siyasi değil...