Post-Osmanlı Orta Doğu'su, savaşlarla geçti her zaman. Huzur ve barış dönemleri istisnai oldu. Darbeler ve savaşlar, her zaman ana dinamikler olarak devam etti. Son savaş, İsrail tarafından hayâsızca sürdürülüyor. Bir şehir alanında katliam ve savaşların en ahlaksızı sonuna kadar götürülüyor. Müslüman dünyaya aciz oldukları hissettiriliyor. Bu tablo, Orta Doğu'da savaşları aşacak yeni barış arayışlarını zorunlu kılıyor. Türkiye ve Mısır yakınlaşması bu açıdan önemli.
Arap Baharı ile demokratik yollarla seçilen Mursi'ye karşı Sisinin yaptığı tama manasıyla darbeydi. Hapse atılanlar, katledilenler, zulümler... Türkiye, 2013 yılında çok doğru adımlar attı. Darbenin sıcak yaşandığı ve insanlara zulmün yapıldığı bir anda gözünü kapatmadı, sessizce yerinde oturmadı. Tepkilerini en üst seviyede ortaya koydu. Artık on yıl geçti. Bırakın devletleri aşiretler bile her zaman can düşmanı olarak ilişkilerini sürdüremezler. Mısır, Orta Doğu'da büyük bir nüfusa sahip. Ezher Üniversitesi ve İslami hareketleriyle canlı bir memleket. Araplar üzerinde ciddi etkisi olan bir ülke. Kuzey ve Orta Afrika'da da önemli bir ülkedir. İsrail katliamlarının yaşandığı bir dönemde, Türkiye ile barışması dikkat çekicidir. Elbette yakınlaşma ve barış tek yanlı olmuyor.
Mısır da, Türkiye'de İsrail'e karşı ortak bir tutum belirledi: 1967 sınırlarına çekilmesi ve başkenti Doğu Kudüs olan Filistin Devletinin kurulması. Bu ortak tutum Orta Doğu'da İsrail'in tutumlarını durdurması açısından önemli. Sadece bununla da sınırlı değil.
Müslüman devletler her zaman çatışma, savaş, çekişme ve düşmanlık içinde olmakla en büyük kötülüğü kendilerine ve bölgeye yapıyorlar. Emperyalizmin Batılı(ABD), Kuzeyli(Rus) ve Uzak Asyalı(Çin) biçimlerinin hepsine açık hale geliyorlar. Müslüman memleketler birbiriyle savaşırken ve düşman iken bu emperyalistler de çalıyorlar, İsrail katliamlarını destekliyorlar ve tahakküm üretiyorlar.
Mısır ve Türkiye yakınlaşması, en azından bir düşmanlığın sona ermesidir. Yakınlaşamaya yönelmedir. Keşke diğer bütün ülkeler arasında da bu savaşçı ve çatışmacı ortamı aşmak için böyle yakınlaşmalar kurulsa yeniden. İdeal barış biçimlerine ulaşmasak da savaş hallerinin devam edilmesini istemek aptallık olur. Bu nedenle barışa, yakınlaşmaya, dostluğa ve işbirliğine yönelik atılan her adım değerlidir. Orta Doğu'ya başka da barış gelmez.
Mısır ve Türkiye yakınlaşmasını İhvan üzerinden çok yanlış mukayeseler yaparak değerlendirenler var. "Efendim, bizim için nasıl ki kırmızıçizgi olan terör örgütleri varsa Mısır için de İhvan öyledir ve bunu anlamak lazım"! Ne kadar mutlak çıkarcı yaklaşım! Aslında en büyük sorun da mutlak çıkarcılık ve mutlak idealizm. İkisi de insanın başına beladır. Oysa Türkiye'de PKK, DHKP-C gibi yapılar şiddet üreten yapılardır. FETÖ, darbe girişiminde bulunmuştur. Oysa İhvanın ne darbeci ne de şiddet üreten tutumları olmuştur. Belki Türkiye İhvan konusunda da yeni bir kapı ve yol bulur.
Türkiye'de İslamlaşma "İstanbul Görüşü" ile yürümek zorunda. Bize ne "Kahire Görüşü" ne de "Riyad Görüşü" uyar. İhvan da İslami yaklaşımlarıyla "Kahire Görüşü "dür. Oranın şartlarından yükselmiştir. Soğuk savaşın, İngiliz sömürgeciliğin ve Nasır darbeciliğin önemli etkileriyle beraber doğmuştur. Bu nedenle Türkiye'nin bölgesine, Balkanlara ve Türkistan'a sunacağı İslam anlayışı ile de fazla örtüşmüyor. Fakat yine de teröre bulaşmayan ve mağdur olan mazlumlara da bir yol bulmak, barış elçisi olmak insaniyetin, Müslümanlığın ve Anadolu ruhunun gereğidir.
Orta Doğu'da süren isyanlar ve savaşlardan çıkış için yakınlaşma, barış ve yeniden beraber olmanın yollarını aramak önemlidir. Türkiye ve Mısır yakınlaşması bu açıdan değerlidir.