Almanya; AB'nin geleceği konusunda inatçı tavrını sürdürecek tabii ki. Çünkü söz konusu Birliğin varlığı, Alman hegamonyasının geleceğini pekiştirmektedir. Fransa seçimlerindeki Macron zaferini de, bu anlamda orta hedef için güzel bir galebe olarak görmesi de normaldir.
Almanya'nın tarihi geçmişi, gelecekteki yapmak istediklerine iyice ayna tutmaktadır esasında.
Rusya ile kapışmak istemiyor mesela. Çünkü geçen yüz yıl içerisinde Ruslarla kapışmanın faturasını ağır ödediğinin farkındadır. Lakin bu sürece itene bakmadan, itilen tarafa saldırmak, Almanya'nın galiba esas hatasıdır. İki dünya savaşından yenilerek çıkan Almanya, yeni yüz yılın dizaynında geçmişteki hatasını yapmak istememekte. Lakin görünen odur ki; ders çıkardığı nokta, sadece Ruslarla kapışmama konusundadır.
Bir taraftan Rusya pazarına hakim olma isteği, diğer taraftan Ruslarla Anglo-Amerikan ittifakına karşı denge oluşturmak, Rusya'yı dost olarak yanında görmek akıllıca aslında.
Lakin çok önemli mesele, Rusya'nın bulunduğu nokta ile Almanya'nın şu anda bulunduğu nokta arasındaki farktır.
Rusya; küresel sermayenin dünyayı ve Rusya'yı yönetmesine karşı duracak. Putin öncesinde küresel sermaye yapmak istediğinin bir kısmını yaptı bile! Zayıf güçsüz Rusya, içeride çeteleşen oligarşik yapı, yolsuzluk ve satın alınmış devlet büyükleri!
Lakin Rusya bu durumu; biraz geç farketti ve Putin yönetime getirilerek, bu yok olmaya yönelmiş devletin uçurumun eşiğinden kurtarıldığını anlıyoruz.
İşte Almanya bu anlamda Ukrayna olaylarına öncülük yapmakla, esasında Amerika'nın içerisindeki küresel sermayecilerin planına yardım etmiş olduğu aşikardır.
Karşılığında ise şu anda Anglo-Amerikan ittifakın AB'ye yönelik operasyonuna karşı durmak için, Fransa seçimleri ile Almanya'nın elini güçlendiren ortamın pekişmesine yardım ettiler.
Bir tarafta küresel sermaye ve dünyayı yönetmek isteyen şirketler, diğer tarafta devletler!
Bu şirket yönetimlerine karşı koyanların, kadim devlet geleneği barındıranlar olduğu da nettir. Rusya, Türkiye, İngiltere, Çin, İran ve başkaları...
Ama sorun şu ki; bu büyük uçurumun kapıya dayanması faktörü bile, devletler arasındaki ihtilafları azaltmamakta. Hatta küresel sermaye patronları, bu ihtilafları güzelce kullanabilmekte.
Türkiye - İran arasında itilmeye çalışılan ihtilaf ortamı, bu manada çok anlamlıdır ve dikkat edilmesi gereken durumdur.
Almanya'nın Türkiye'ye yönelik tavrı da, geçtiğimiz yüz yılda Ruslara kafayı takması gibi saçma bir durumun göstergesidir. Nedeni basit; günün sonunda zararlı çıkan Almanya oldu.
"Rusya farklı, Türkiye farklı" diyorsa ki; öyle diyor işte, en büyük yanılgısının, bu tespit olduğu görülmelidir.
Mesele; Rusya ve Türkiye değildir. Mesele; Almanya'nın eforu ile zayıflatılan Türkiye ve Rusya'dır. Günün sonunda zayıflayan sadece hedefe alınan bu ülkeler değil, aynen ikinci dünya savaşı sonrasındaki durum gibi, zayıflatılan bir Almanya söz konusu olacaktır.
Ondan dolayı Küresel Üst Aklın ve Amerika'daki konumlandığı odakları ve güç merkezleri ile derin devletler arasındaki kavganın nereye evrildiğine dikkat etmek şart olmuştur. İngiltere'deki terör olayını da, bu anlamda durum tespitine katkı sağlayan facia olarak okumak lazım. Küresel sermaye büyük aileler ve küresel aktör olan devletlerin içerisindeki durumları doğru okumak şarttır. O nedenle küresel sermayenin tetiklediği olayları değil, devletlerin aklı selim kurguları dünyadaki bu kaotik ortamı istikrara erdirebilir. Lakin önce devletlerin kendi iç durumlarını gözden geçirmeleri ve bu devletlerin, artık "yerel milletlere" ait olup olmadığını anlamak önemlidir. Yoksa bir bakarsınız, isminde bir milletin devleti olarak görünen devlet, esasında küresel sermayenin şirketine dönüşen bir vaka olmuştur.