Ortama baktığımızda savaş kaçınılmaz bir durum olarak gözüküyor. Çünkü "küresel akıl", zayıf düşürmek istediği herkesi savaşa zorluyor.
Tarih, olayların seyrini az çok anlatan hikayelerle doludur.
Ve bakıldığında, en fazla savaştırılanlar sonradan anlaşma masasına oturmamıştır.
Kaybedenlerin, daha ziyade kaybettirilenlerin, yeniden anlaşma masasına oturmamasını sağlayan şey; zayıflamak, güçsüz ve etkisiz hale getirilmesidir.
ABD, küresel etkisini kaybetmek istemiyor. Ama bu akıl, ısrarla onun tüm savaşlar için "sponsor" olmasını sağlıyor.
İngiltere ortada doğrudan gözükmüyor. Ama "Tek Yol, Tek Kuşak" projesinin en fazla destekçisi ta kendisidir. Çin merkezli yeni küresel dizayna destek veren İngiltere faktörünü unutmamakta yarar vardır.
2. Dünya Savaşı sonrası, yorgun ve bitik düşen Almanya devre dışı kaldı.
Sovyetler Birliği ile anlaşma masasına oturuldu. Kimler? ABD ve İngiltere!
Şimdi, yeni dünya dizaynında masaya Çin getiriliyor.
Bu durumda, en fazla kimler savaştırılıyor, iyi bakmak gerekiyor.
Savaş; para ve güç kaybı demektir. En güçlü ekonomiler bile "savaş" sürecinin kaybedenidir.
Dolayısıyla, savaştırılanlara, savaş bölgelerine ve savaştırılmayanlara iyi bakmalıyız!
Küresel sermaye, mümkün olduğunca Çin'in savaşmamasını sağlamaya gayret ediyor.
Çünkü Çin'in tam hazırlığı için 10 yıla ihtiyacı olduğunu söylüyor uzmanlar.
Tabii, günün sonunda savaşa mahkûm edilenlerin gücü ile savaşa girmeden ekonomisini, sosyolojisini ve demografik yapısını koruyabilenler aynı konumda olmayacaktır.
Diğer tarafta ise savaş, meydanda gücü gösterecek bir yerdir.
Yani savaş, eğer güç göstergesi olarak görülüyorsa, o gücü göstermek şarttır. Ama bir şartı vardır: Süreci iyi yönetebilmek!
ABD'nin nasıl bir süreç izleyeceğini Ocak ayından sonra göreceğiz. Ama gözlemim şudur: Hegemonya mücadelesinden, başkanının kim olduğuna bağlı olmaksızın, vazgeçmeyecektir!
İngiltere olaya farklı bakıyor.
Çin'i himaye ediyor. Orta Doğu'da kartların yeniden dağılımını sağlıyor.
İsrail ve Kürdistan kolundan ziyade, Türk-Arap hattına bakıyor.
ABD ile arasındaki çelişkiye bu açıdan da bakmamız gerekiyor.
Türk Devletleri Teşkilatı'na bakalım, yani Türk Devletlerine... İngiltere bu konuda oldukça ilgili. Orta vadede planlarına iyi bakılmalı.
Şimdilik, Avrupa dönemin "hasta adamıdır" ve kolayca vazgeçiliyor.
Orta Doğu'da haritalar yeniden çizilirken, Türkiye ne yapıyor?
Cumhurbaşkanı Erdoğan, savaşa sokmadan ülkeyi limana çıkarmanın peşinde.
Lakin bunun için sahada bilek gücünü göstermenin vazgeçilmez olduğunu da biliyor.
Israrla, "Türkiye savaşsın ve zayıf düşsün" diye çalışmalar olduğunu görüyoruz.
"İç cephe neden önemli" sorusunun cevabını burada bulabiliriz.
Türkiye, doğrudan savaşa girmeden konumunu pekiştirmenin peşindedir.
İç cephede eminlik şart!
Dış cephede satranç oyunu oynayabilmek için, iç cepheden emin olmak istiyor Erdoğan.
Lakin, olası her türlü olaya da hazırdır.
Yani devletin her olasılığa göre bir planı vardır.
Bu süreçte pür dikkat, Ankara'nın iç ve dış cephe analizlerine odaklanmalıyız.
Başkalarının aparatı olan projelere değil, yalnız Ankara'ya!