Türkiye-Suriye ilişkileri son bir yıldır hiç de iyi durumda değil. Diplomatik ilişkilerimiz tamamen kesildi. Neredeyse yarı savaş durumundayız. Buna rağmen geçen cuma günü bir Türk savaş uçağının Suriye silahlı kuvvetleri tarafından düşürülmesi herkesi çok şaşırttı.
Bir taraftan kamuoyunun genelinde Türkiye’nin bazı uluslararası güçler tarafından Suriye’ye tek başına askeri bir müdahaleye yani savaşa itilmek istendiği algısı varken, öbür taraftan bizzat Suriye’nin böylesi istenmeyen bir durumu kolaylaştıracak bir eylemde bulunması aynı kamuoyu açısından anlaşılır değil.
Geçen Cuma günü Akdeniz’de keşif görevi yapan bir Türk savaş uçağının Suriye tarafından düşürüldüğünü ilk olarak Lübnan’da yayın yapan Hizbullah’a yakın yayın organları duyurdular. Türkiye’de ise bu haber uzunca süre teyit edilmedi, hatta aksi yönde açıklamalar oldu. Bu arada düşen uçağın pilotlarının Türk ve Suriyeli ekipler tarafından ortaklaşa aranıyor olduğunun duyurulması da “Türk uçağını Suriye düşürdü” iddialarına inanmamızı zorlaştırıyordu. Nihayet yaklaşık 12 saat sonra Türk tarafı düşen uçağın Suriye silahlı kuvvetleri tarafından vurulduğu bilgisini kamuoyuna açıkladı. Hemen sonrasında ise Suriye’den uçağın kendi hava sahalarına girdiği için ve Türk uçağı olduğu bilinmeksizin vurulduğu açıklaması geldi.
Suriye eylemin “saldırgan bir tavır içermediğini” açıkladı. Yani yanlışlıkla yaptığını söyledi. “Türk uçağı olduğunu bilmiyorduk” açıklaması da aynı şekilde bir pişmanlık ve özür ifadesi sayılabilir. Ancak düşürdükleri uçağın hangi ülkeye ait olduğunu bilmemeleri inandırıcı değil. Kendi hava sahanıza girmiş bile olsa bir başka ülkenin uçağını düşürmek ciddi bir siyasi kararla gerçekleşebilir. “Yanlışlıkla uçak düşürmek” kolay rastlanan bir hadise değildir. Bunu Türkiye “casus belli” sayıp ordusunu Suriye’ye yöneltebilir diye düşünülmesi gerekirdi en basitinden. Üstelik bunu isteyen ve bekleyen çevreler varken.
Suriye’nin amacı Türkiye ile sıcak bir savaşa girişmek olamaz herhalde. Ankara’yı daha fazla öfkelendirmek Şam yönetiminin bu aşamada isteyeceği bir şey değil. En azından olaydan sonra yapılan açıklamalar bunu gösteriyor.
Ne var ki Türkiye’nin de hiç değilse tek başına Suriye ile sıcak bir çatışmaya girme niyetinde olmadığı iyi biliniyor. Baas rejiminin başındakiler “Nasıl olsa Türkiye buna cevap veremez” diye düşünerek bir gövde gösterisi yapmak istemiş olabilirler mi? En kuvvetli ihtimal bu. Ama yine olaydan sonra gösterdikleri tavra bakarsanız, bu da kuşkulu. Öyleyse burada bir komplo teorisine kulak verelim: Kendi içlerinde Şam yönetimini bir oldubittiyle baş başa bırakmak isteyen birileri bu işi yapmış olabilir. Olur mu olur. Suriye’yi uluslararası sahnede zor durumda bırakan benzer bir örnek 2005’de Lübnan Başbakanı Hariri’nin öldürülmesi hadisesinde yaşanmıştı. Şam yönetimi her ne kadar olayda sorumluluğu olduğunu reddetse de böyle bir suikastta Suriye’nin parmağı olmadığına inanmak zordu. Gerçi sonradan Hariri suikastının Hizbullah tarafından gerçekleştirildiğine ilişkin ciddi kanıtlar ortaya çıktı ama bu olay Suriye yönetimiyle Körfez monarşilerinin arasının iyice açılmasına yol açmıştı. Belki de bugünkü süreci başlatan ilk kıvılcım oldu Hariri suikastı.
Suriye’yi bugünlerde bir taraftan Rusya’nın bir taraftan da İran’ın bir yerlere çekmeye çalıştığını düşünürsek bu türden bir senaryoyu da boş geçmemek lazım. Elbette bir olayın aktörü Suriye olunca her türlü ihtimali değerlendirmek gerekiyor.
Türkiye’nin bu süreçte serinkanlı, temkinli bir tutum içinde olması ve popülizme yenik düşüp tahriklere kapılmadan süreci yönetme iradesi göstermesi ise bizi Suriye gibi ülkelerden ayıran tarihsel tecrübenin ve devlet aklının göstergesi.