Genel seçim neticesinin en hayırlı yanı, nefeslenmeye vesile olması. Son sürat koşarken yapamayacağımız dökülen kalan hesabını nefeslenirken rahatlıkla yapabiliriz. Eksik gedik tespit edilip noksanlıklar tamamlanırsa “Yeni Türkiye” hedefinin zorlu ve riskli yolu çok rahat geçilebilinir...
“Eski Türkiye”nin de “Yeni Türkiye”nin de temel meselesi: Gençlik!
“10 yılda 15 milyon genç yaratık” diyorlardı Müslüman Anadolu’nun ruh köküne düşman Batıcılar 10. yıl marşında. Hatırlayacağınız üzere, 28 Şubat darbesinin işkence enstrümanlarından biri de bu marştı. Hatta İstiklâl Marşı’nın yerine bile ikâme etmeye çalışmışlardı.
Batıcılar, Müslüman Anadolu’nun ruh köküne düşman gençlik (hâşâ) “yaratmak” amacıyla “Köy Enstitüleri” adını verdikleri fesad okullarını kurdular. Anadolu’nun dört bir yanına ur gibi yayılan bu okullarda talebeler tam anlamıyla Batıcı olarak yetiştiriliyor, mezun olduktan sonra da Batıcı sapkın fikirleri yaymak için Anadolu’nun çeşitli yerlerine öğretmen olarak gönderiliyorlardı. 1954’de Demokrat Parti bu fesad yuvalarını kapattı ama hâlâ bu okulların etkisi sürüyor...
Sivil toplum kuruluşları Ak Parti döneminde altın çağlarını yaşıyor. Hele gençlik üzerine yapılan faaliyetlerde oldukça cömert Ak Parti. Peki, bunca imkânın içerisinde istenilen gençlik elde edildi mi? “Yeni Türkiye” yolunda nasıl bir gençlik isteniyor; bu sorunun cevabından öte zihinlerde böyle bir soru var mı!
Çeşitli vesilelerle bir araya geldiğim sivil toplum kuruluşu yetkilileriyle bu mevzuyu konuştuğumuzda, gençlik üzerine yaptıklarını anlatıyorlar. Aslında anlattıkları gençlik üzerine yapılan faaliyetler değil, açıkça söylemek gerekirse gençleri eğlendirmek! Evet, bir dertleri var ama neyi nasıl yapacaklarını bilemiyorlar.
Sivil toplum kuruluşlarının faaliyet bültenlerine baktığımda gördüğüm, bir “trend” oluşmuş: Gençler kafileler hâlinde dağ bayır gezdiriliyor, piknik yapılıyor, yüzmeye gidiliyor, kitap okuma kampları düzenleniyor vs. Bunlar yapılmasın demiyorum ama sadece bunlarla yetinilmesi bizleri, bırakın “Yeni Türkiye’ye” bir adım ileriye bile götürmez. 5 yıldızlı otelde, havuz, sauna ve açık büfe eşliğinde kitap okuma kampı da nedir yahu!
İmkân var diye bu imkânı, nefisleri azdırıcı bir şekilde kullanmanın vebali yok mudur? Faaliyet adı altında gençleri dünyaya bağlayacak ahreti unutturacak işlerin düşmandan başka kime faydası olacaktır?
Beş yıldızlı otelde kitap okumaya (!) alışmış bir genç hangi ideal uğruna hayatını feda edebilir? Tırnağını bile riske atmaz, atamaz. Bugün kendisine beş yıldızlı otelde kitap okuma (!) imkânı sağlayanlar yarın bu imkânı sağlayamazsa, kendisine bu imkânı sağlayacak başka yerler arar. Bizler de arkasından “nankör” diye dövünüp dururuz, ne hakkımız varsa. Çünkü o gencin kalbine (sözlüğüne) “dava, ideal, vefa, hamiyet...” kelimelerini yerleştirmedik ki, neyi bekliyoruz! Muhakkak beş yıldızlı otellerde bunları anlatmaya çalışanlar olmuştur, lâkin beş yıldızlı otellerdeki şen kahkahalar arasında pek duyulduğunu zannetmiyorum!..
“Türkiye kuşatma altında” diyoruz, “Yedi düvele karşı kavga ediyoruz” diyoruz; bu sözler bir iddia, hele hele hamaset hiç değil, hakikat! Öyleyse, bu kuşatmayı kırmak için yedi düvele karşı kavgayı hangi gençlikle yapacağız? Gençliği hangi dünya görüşüne göre yetiştireceğiz? Bu azîm sorulara bir an önce cevap aramalıyız. Temel mesele gençlik ise, temelin de temeli bu sorulara vereceğimiz cevaplardır. Gençleri saunada değil de, bu sorulara cevap ararken terletsek hayırlı bir faaliyet yapmış olmaz mıyız!
Zannımca yeterince nefeslenirdi, azâlar sükûna ermiştir, şimdi düşünme vakti!..