Farkında mısınız, pek çoğumuz sadece tüketiyoruz... Yiyecek, içecek, giysi, teknolojik aletler, dekorasyon eşyaları, takı, toka aklınıza gelen her şeyi sadece tüketiyoruz. Kullan at, yenisini al şeklinde bir döngünün içindeyiz. Etrafımızdaki bütün mağaza, AVM, süpermarketler hatta artık günümüzde internet bile bu düzenin birer parçası. Elimizdeki telefonlarla alışveriş yapabiliyor, aklımıza gelen her şeyi satın alabiliyoruz. O kadar kolay ki almak. Alırken markasına, fiyatına, kalitesine, rengine, boyuna, ağırlığına pek çok özelliğine bakıyoruz. Bakmadığımız tek şey var o da alınan ürünlerin atık haline geldiğinde nasıl bertaraf edileceği. Atıkları yok sayıyoruz. Tüketmek için alıyoruz, tüketip bir kenara bırakıyoruz, bırakın nasıl bertaraf edileceğini, nereye bıraktığımızı bile önemsemiyoruz. Çöp kutusu, sokak ortası, denizin içi, kaldırım kenarı, otoyolun göbeği, çocuk parkları, bahçeler, müzeler, vapurlar, otobüsler hiç fark etmiyor. Biz tüketmeyi önemsiyoruz sadece, geri boş bizim için.
Çevrecilik lafla olmaz!
Lafta hepimiz çevreciyiz aslında. Çevrecilikten anladığımız, doğayı, denizi, yeşili sevmek. Anaokulu çocuklarına sürekli aşılanan; doğayı sevin, yaşasın çiçekler, böcekler tadında bir durum bizim çevreciliğimiz. İçimizde sonsuz bir sevgi var doğaya karşı. Ama onu korumak, kollamak adına sıfır emek, çaba ve bilinç geliştirmiş bir sevgi. Çevrenin ve çevreci olmanın ne olduğundan habersiz, kulaktan dolma bir sevgi. Pek çok konuda olduğu gibi kulaktan dolma bilgi kırıntılarıyla yüklüyüz çevre konusunda da. Dünyadaki kısıtlı kaynakları, optimum şekilde kullanıp limitlerini zorlamadan, ona taşıyamayacağı yükler yüklemeden yaşamaktır çevreci olmak, dünyanın dengesinde etkisiz eleman olabilmek. Yükten kastım atıklar kuşkusuz. Aldığımız her türlü malzeme belli bir zaman sonra elden çıkarılıyor ve doğaya atık olarak bırakılmış oluyor. Dünya kimyasal yollarla üretilmiş bu malzemeleri doğal döngüsü içinde yok etmeye çalışıyor kuşkusuz fakat başarı elde edemediği çok malzeme var. Aslında başlangıç noktasına gitmek lazım belki de. Başlangıç noktası üreticiler çünkü. Üretici, üretilen malzemelerin sonrasını düşünüp, atıkların sorumluluğunu alıyor mu? Çoğu ürün için bu sorumluluğun alınmadığını söyleyebilirim. Mesela cipsler. Birçok cips markasının paketleri naylon türevi plastik içerikli ambalajlardan oluşuyor. Sebebiyse satışı artırmak için insan beyni üzerinde oynanan bir oyundan ibaret. Pek çoğumuz farkında olmasak da ses insan iştahını etkileyen ciddi bir unsur. O yüzden cipslerin paketlerinden çıkan sesler bizim zihnimize onların daha taze ve iştah açıcı olduğu sinyalini gönderiyor, bizde daha çok daha çok tüketiyoruz. Böylece içi hava dolu naylon türevi poşetler amacına ulaşmış oluyor. O poşetlerin yüz yıllarca doğada atık olarak kalmasıysa sadece benim gibi bir iki kişi dışında kimsenin umurunda değil, üretenin de tüketip çöpünü fırlatıp atanın da.
Pet şişe yasağı
Sadece satışı artırmak için doğayı kirletmeyi göze almak... Para için yapılabileceklerin sonsuzluğuna küçücük bir örnek sadece. Sadece cips de değil tabii ki... Yiyecek ve içeceklerin birçoğunda durum aynı. Ambalajları geri dönüştürülebilir olan ürünlerin atıkları ne kadar hedefine ulaşıyor? Kaç kişi pillerini, eski elektronik eşyalarını, camları, pet şişeler, teneke kutular, plastikleri toplayıp ayrıştırıyor ve doğru adreslere gönderme imkanı buluyor? ABD’nin Massachusetts eyaletinde bir litreden az pet şişe üretimi yeni yılla birlikte yasaklandı. Fosil yakıtlar konusunda salımlarından taviz vermeyen ABD, fazla su tüketilmediğinden olsa gerek, üretilen su şişelerinin sayısını azaltma eğilimine girmiş durumda. Umarım bizde de böyle kampanyalar başlar. En azından biz kendi evlerimizde atıkları ayırıp doğru adreslere bizzat kendimiz teslim edelim ya da üreticilerden bu hassasiyeti göstermelerini talep edelim. Gerçek anlamda bilinçli çevreci olalım, sevdiğimiz şey için emek harcayalım. Önceliğimiz maddi kazanç değil, gerçekten dünyayı korumak olmalı.
Kışın rüzgar çok önemli. Çünkü rüzgar, sıcaklığı 10-12 derece daha düşük
hissetmenize sebep olabilir.