Bizim kulüplerimiz, mali açıdan tarihin her döneminde kötü durumdaydı... G.Birliği gibi; borcu olmayan, kasasında ya da bankada (Hem de fazlaca) nakdi olan, futbolcusuna para ödeyememe durumlarına düşmeyen kulüp, ancak bir-iki tane bulunurdu. Şimdi o da yok.
Düşünün ki; kulüplerimiz vergilerini bile ödemede hep disiplinsiz-düzensiz-kayıtsız kalmışlardır. Borçlar artık ödenemeyecek noktalara ulaştığında, devletten “Yeniden yapılandırma” talep ederler. Sıkça affa uğradıkları görüldü.
Ne yaparsan yap, ne kadar yardım edersen et, ne kadar affedersen et; sonraki dönemler de gene eski duruma dönüşürdü. Kronik hastalık hastalık haline geldi.
***
Bu bozuk düzen gene aynen devam ederdi de, FIFA ve UEFA bu anlamsız gidişe dur demeye başladığında; tekerin içine çomak sokuldu. Artık kafalarına göre hareket edemiyorlar.
Yeni düzene ve mali disipline uyum sağlayamayan kulüpler, kontrolsuz borç edinme yoluyla artık transfer yapamıyorlar. Yeni şartlar getirildi ve zaten mevcut olan şartlar da ağırlaştırıldı.
Bazılarının “Cebimden ödüyorum, kime ne?” diye ağalık taslaması da, çare olamaz hale geldi. Bu yüzden öngörülebilir ve uygulanabilir rasyonel çözümler şart oldu.
***
Genel kural, “Sattığın kadar alacaksın” diye özetlenebilir. Ülke dışındaki kulüplere futbolcu satmak konusunda, geçmişe göre daha becerikli olduğumuz elbette kesin ama, gene de yeterli düzeyde değiliz.
Gomis olayındaki gibi, takıma hayati değerler katan futbolcuların satış konusunu yüzümüze-gözümüze bulaştırmayalım. Beşiktaş golcülerini kontrolsüz sattıktan bu yana, forvette yaşadığı felaketler ortada...
“Satılamayacak futbolcu yoktur” ilkesini çok savruk kullandık. Bu cümleden çıkması gereken anlamı, daha gerçekçi belirlemeliyiz.
Gomis, Cenk Tosun, Demba Ba, Gomez, Fernandao, Podolski gittikten sonra yaşadıklarımız tekrarlanmasın.
Para gelir, güç giderse olmaz!