Fenerbahçe tarihi (!) Olağanüstü Genel Kurul Toplantısı'nı yaptı. Toplantının, tarihi (!) tek yönü, yurdun ve dünyanın dört bir yanından gelen on binlerce kulüp üyesinin kulüplerinin yanında yer almasıydı. Dünya âlem gördü ki Fenerbahçe'nin hayatına kastedilirse binler, on binler, yüzbinler, milyonlar kulübüne sahip çıkıyor. Bundan sonra da kimsenin şüphesi olmasın ki bu gerçek değişmeyecek. Hep böyle kalacak. 3 Temmuz Fenerbahçe camiasında sarsılmaz bir Fenerbahçelilik ruhu oluşturmuş ve bu ruh asla ama asla kaybolmayacak.
Gelelim toplantıya;
Tam da düşündüğüm ve yazdığım gibi genel kurul, Ali Koç'un Haziran seçimlerinde yeniden aday olması, "artık ben yokum" sözünden geri dönmesi için bir PR çalışması olmaktan öteye geçmedi. Toplantının başlangıcında, Ali Koç'un arkasına aldığı rüzgâr, toplantının ilerleyen saatlerinde tam tersine döndü. Çok kötü (futbol faaliyetine son verme), daha az kötü (Ali Koç'un FB TV'de istediği bir alt lige inme), kötü (futbol faaliyetine yurt dışında devam etme) opsiyonlarının akıl, mantık dışı olduğu daha toplantının başında bizzat Ali Koç tarafından bu opsiyonları konuşmak ve oylamak için genel kurula gelen üyelerin yüzüne söylendi. Bunun üzerine oluşan büyük infial toplantının ilerleyen saatlerinde bütün genel kurula sirayet etti. Hayal kırıklığı yaşayan üyeler birer birer kongreden ayrılmaya başladı.
Zaten bu andan itibaren de toplantı Ali Koç'a düzenlenen yaş günü partisine dönüşüverdi. Bunu günler öncesinde söylediğimde beni linç edenler, bu andan itibaren günler öncesinde yazdıklarımın benzerini söylemeye başladılar. Benim haklı çıkmamın hiçbir önemi yok. 40 yıla yakın bir süredir Fenerbahçe'yi takip ediyorum. Gazetecilik mesleğimden bağımsız olarak Fenerbahçeliyim. Yıllardan beri başkan kim olursa olsun inandığım gerçekleri yazdım. Kimsenin etkisinde kalmadım. Bundan sonra da kalmayacağım. Beni Fenerbahçe taraftarının önün atan paralı troller, gazeteci görünümlü paralı kalemler kendilerini sorgulasınlar. "Biz neye hizmet ediyoruz?" diye kendilerine sorsunlar. Ben bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da bildiklerimi, inandıklarımı yazmaya ve söylemeye devam edeceğim.
MESLEĞİN GEREĞİNİ YAPMAK
Dünkü toplantıda Ali Koç'un bizzat ağzından 7504 sayılı yasanın riskleri, TFF'nin disiplin yaptırımlarının ağırlığı anlatıldı. Ben de günlerdir bunları yazıyorum. "Kongre günü bu detayları yazmaya ne gerek var?" diyenlerin, yazdıklarımın aynısının Ali Koç'un ağzından çıkması karşısında yüzleri kızarmış mıdır? Gazetecilik mesleğinin gereklerinden biri de doğruları yazarak topluma ve kişilere yön vermektir. Benim yazdıklarımın Ali Koç tarafından söylenmiş olması bana ekstra bir paye vermez. Ama mesleğimin gereklerini yapmak bana gurur verir.
Ali Koç'un ağzından çıkan, başkan ve yönetim kurulu üyelerinin karşı karşıya kalabileceği hak mahrumiyeti, hapis cezası gibi şahsi risklere ilişkin sözler, genel kurula katılan tüm genel kurul üyelerini ve televizyonları başında genel kurulu izleyen tüm Fenerbahçe taraftarlarını hayal kırıklığına uğrattı, adeta şoke etti!
LİDER BEDEL ÖDER
Bu kulübün bir önceki başkanı Aziz Yıldırım, İlhan Ekşioğlu, Şekip Mosturoğlu, efsane kaptan Cemil Turan, muhasebe müdürü Tamer Yelkovan tam 365 gün hapis yattılar. 10 yıl süren davalarda aileleri ile iş hayatları ile bedel ödediler.
Hiçbiri gıkını bile çıkarmadı. Hakkındaki hapis cezası kesinleşen Aziz Yıldırım, cezaevine girmek için Fransa'dan geri döndü.
Gözyaşı dolu günlerin sonunda gözlerini kırpmadan "Yine olsa Fenerbahçe için yine cezaevine girer yatarız" dediler. Fenerbahçe başkanlığı, yöneticiliği böyle bir cesaret ve yeri gelince bedel ödemeyi gerektirir. Bedel ödemeden de lider olunmayacağı tarih sayfalarında mevcut. Onun içindir ki Aziz Yıldırım ve arkadaşları gittikleri her yerde saygı görüyor, seviliyorlar.
Kongreye giden onlarca arkadaşım, Acun Ilıcalı'nın hazırladığı videonun gösterimi sırasında 3 Temmuz kahramanlarına tribünde gösterilen saygıyı, sevgiyi anlatıyor. Bu sevgi, saygı, bu insanların Fenerbahçe için ödedikleri bedelin karşılığı. Ali Koç, başlatacağı bir mücadelede karşılaşabileceği hak mahrumiyeti ve hapis cezaları ihtimalinde Fenerbahçe taraftarlarının arkasında duvar öreceğini göremiyor, ciddiye bile almıyor.
"Arkandayız Başkan" diye bağıran genel kurul üyesini tribünden sahneye aldırıyor ve ardından da "Arkandayız Başkan" söyleminin kendisi için bir önem ifade etmediğini kameralar karşısında rahatlıkla söyleyebiliyor.
Ali Başkan, stadyumu dolduran on binler senin yaş gününü kutlamaya gelmediler. "Dik dur eğilme, taraftarın seninle" diyerek destek mesajını tüm dünyaya duyurmak için oradaydılar. Sen bu mesajı bile farklı okudun. Kişisel önceliklerini Fenerbahçe'nin önüne koydun.
Olmadı.
Ama hiç olmadı.
KİMSE KONUŞTURULMADI
İlerleyen saatlerde yönetim kurulu tarafından belirlenen ve "Ali Başkan devam et" içerikli konuşmaları yapmak için yönetim tarafından öncelikli olarak sahneye davet edilenler de Ali Koç'un bedel ödemeye hazır olmayan liderlik anlayışı konusundaki söylemleri sebebiyle dinlenilmedi, yuhalandılar. Bundan daha açık bir mesaj olamazdı diye düşünüyorum. Beni rahatsız eden bir başka durumu da söylemeden geçemeyeceğim. Genel Kurulda bazı üyelere yönetim kurulu tarafından sağlanan ayrıcalıklı ilgiydi.
1907 Tribünü, Fenerium alt E Blok'ta oturtulan VIP Genel Kurul Üyelerine sağlanan otopark ve ikramlar çok ilgi çekiciydi.
Bir ara düşündüm.
"Bu Fenerbahçe genel kurul toplantısı değil de özel bir maçın daveti mi?" diye.
Yine bana gelen bilgiler arasında konuşmacıların özel olarak belirlendiği de vardı. Japonya'dan, Amerika'dan, Ağrı'dan Antalya'dan gelen genel kurul üyelerine göre "Bunların nasıl bir ayrıcalığı var?" diye düşünmedim değil. Bu üyelerin bunca yol kat edip geldikleri genel kurulda fikirlerini açıklamak için konuşamamış olmaları da ayrı bir fiyaskoydu. Hatta 500 imza toplayan ilk resmi aday Sadettin Saran'a bile konuşma hakkı tanınmadı. Bunu kongreyi yöneten Uğur Dündar sağlamalıydı ama maalesef yapamadı. Konuşmayı bekleyenler tek kelam edemeden genel kurul sona erdi.
Hakkını vermeliyim ki ben, yönetim için değerli görülerek, 1907 tribününde, Fenerium E Blok'ta VIP olarak misafir edilen genel kurul üyelerinden ziyade diğer tribünleri hınca hınç dolduran, dünyanın dört bir yanından sadece Fenerbahçe'nin başlatacağı bir mücadelede yer almak için gelen, genel kurul üyelerini saygı ile selamlıyorum. Büyüklerin ellerinden, yaşça küçük olanların yanaklarından öpüyorum. Gerçekten her biri çok büyük Fenerbahçeli. "Fenerbahçe sevgisinin adı konamaz" mottosunu yaşatan insanlar bunlar.
İKİNCİ RESMİ ADAY KOÇ
Genel Kurul Toplantısından çıkan bence gündeme uygun olmadığı için hiçbir hukuki geçerliliği olmayan yetki kararı ile ilgili de birkaç şey yazmak gerekiyor. Alınan yetkiler zaten tüzük gereği yönetim kurulunun sahip olduğu yetkiler. Bunlar için genel kuruldan bir yetki almaya gerek yok. Süper Kupa Finaline şartlı olarak A Takımı ile çıkmak, U 19 takımıyla çıkmak ya da hiç çıkmamak, UEFA ve FIFA'ya müracaatların yapılması (bugüne kadar yapılmamış olması zaten düşündürücü), yurt dışında takım alma girişiminde bulunmak. Türkiye Kupası'na önümüzdeki iki sezon katılmamak veya U19 takımı ile katılmak (demek oluyor ki önümüzdeki iki sezon Ali Koç Başkan olarak devam edecek). Bunlar zaten yönetim kurulunun yetkisinde olan ve genel kurul yetkisi gerektirmeyen şeyler. Bunun için Genel Kurulu Olağanüstü toplamaya gerek yoktu ki. Üstelik Genel Kurul yetkisi Yönetim Kurulu'nun hukuki ve cezai sorumluluğunu da ortadan kaldırmıyor. Bu yetkiler bu yönetim süresi için alınıyor. Nerden bakarsanız, nereden tutarsanız tutun tam bir fiyasko.
Ali Koç aslında kendi adına da bir 3 Temmuz oluşturmak istedi ama olmadı!
Fenerbahçe Olağanüstü Genel Kurul Toplantısı'nın bir özeti derseniz, "Mücadeleye hazır Fenerbahçe camiasının yaşamış olduğu koca bir hayal kırıklığı" derim. Aynı zamanda Ali Koç'un genel kurul üyeleri arasındaki desteğinin paramparça olması diye de yorumlayabilirim.
Yani koca bir hiç...
Son olarak, Fenerbahçe takımındaki oyuncu topluluğu işini iyi yapan, karakterli isimler. Aziz Bey'in dediği gibi "Fenerbahçe'nin bir başkana veya kavgaya ihtiyacı yok. İyi bir takımı var. Sükûnet en doğru alınacak karar" açıklaması sezonun sözü bence. Takımın iyi ve kendine güveniyorsa tükürdüğünü yalayacaksın ve takımını tam kadro Urfa'ya göndereceksin. U19'un gencecik çocuklarını bu oyunun parçası etmeyeceksin. Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az.
Bir de U19'lu oyuncuları sahaya sürüp, 9 oyuncu ile başlayıp maç sırasında 3 oyuncu sakatlık ya da başka bir gerekçe ile kadronun 6 kişiye ineceği ve maçın tatil ettirileceği iddiası konuşuluyor. Ulu önderimiz Mustafa Kemal Atatürk'ün bir sözünü hatırlatmak isterim: "Spor, yalnız beden yeteneğinin bir üstünlüğü sayılamaz. Anlayış ve zekâ, ahlak da bu işe yardım eder. Zekâ ve kavrayışı geri olan kuvvetliler; zekâ ve kavrayışı yerinde olan daha az kuvvetlilerle başa çıkamazlar. Ben sporcunun zeki, çevik ve aynı zamanda ahlaklısını severim."
Ahlaklı. İşte bu kısım can alıcı. Planlar yapılıp adımlar atılırken ahlak düsturuyla hareket edilmezse, sporda ulu önderimizin ifade ettiği manzaraya nasıl kavuşuruz?