ABD’de Aralık’ta başlayacak Rıza Sarraf davasının Türkiye içinde nasıl yankılanacağı önemli. Dün de yazdım medyada ve siyasette kimler nasıl sahne alacak göreceğiz.
Gözler CHP üzerinde. Kılıçdaroğlu 17/25 Aralık sürecine, FETÖ kumpası olarak hiç bakmadı. 2014 yerel seçimleri öncesinde “yolsuzluk ve rüşvet operasyonu” deyip Erdoğan’a ve AK Parti’ye çok ağır suçlamalarda bulundu. Telefon kayıtlarını esas aldı. FETÖ’cü emniyet ve yargı mensuplarının hazırladığı hukuk dışı belgeleri tartışmasız doğru kabul etti. Partisinin Grup konuşmasında (14 Ocak 2014) “Erdoğan ‘17 Aralık bir darbedir’ diyor. Lafa bak lafa! Ortada bir darbe filan yok, kimsenin darbe yaptığı falan da yok. Erdoğan’ın bir korkusu var; darbe yapacaklar… Artık sen bir yere kaçamazsın.”
Kılıçdaroğlu’nun bu ağır söylemi, 30 Mart yerel seçimlerini AK Parti’nin kazanmasını engelleyemedi. Hâlbuki FETÖ’nün ve onu kullanan ABD’nin hesabı; Gezi olayları, 17/25 Aralık tezgâhı ve MİT tırları ihaneti ile kendileri için “öngörülemez”, “kontrol edilemez” hale gelen Erdoğan’ın önünü kesmekti. Yerel seçimlerde tökezletecekler ve 4 ay sonra 10 Ağustos 2014’teki Cumhurbaşkanlığı seçiminde Erdoğan’ın aday olmasını önleyeceklerdi.
Başarılı olamadılar.
Şimdi daha da korktukları bir seçim var. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi seçimi. Başbakanın icranın başı olduğu Parlamenter sistemden, icranın başının Cumhurbaşkanı olacağı yeni yönetim sistemine geçiş.
Sistemin başında Erdoğan’ın olacağı düşüncesi CHP’nin de, FETÖ’nün de, ABD ve Avrupa Birliği’nin de uykularını kaçırıyor.
Meseleyi Erdoğan ismi üzerinden şahıs meselesi gibi gösteriyorlar. Türkiye’nin, yeni yönetim sistemiyle kendi değerleri üzerinde ayağa kalkması, bölgede söz kesen devlet haline gelmesi bu bloğu tedirgin ediyor.
Türkiye’yi güvenlik zaafına uğratmak için NATO, füze savunma sistemini geri çekiyor. Çare olarak Türkiye’nin Rusya’dan S-400 füzeleri alıyor olması, Suriye’deki siyasi çözüm için Türkiye, Rusya ve İran’ın inisiyatif alması da Atlantik Cephesini ciddi rahatsız ediyor. Sarraf davası ile yeni cephe açıyorlar.
İsrail ve ABD, Suudi Arabistan ile İran’ı bir savaşa zorlarken, Türkiye’ye de dönüp NATO skandalı ile mesaj veriyorlar: “Rusya ile İran’la yakınlaş bakalım, savaş çıkarsa tercihin ne olacak, göreceğiz” diyorlar…
Bu tabloya bakınca, Kılıçdaroğlu liderliğindeki CHP’nin, Sarraf davası ile tarihi bir kırılma noktasında olduğu görülüyor.
Kılıçdaroğlu Genel Başkan olduğundan beri CHP, bugün yargılamalar ve itiraflarla ortaya çıkan bütün operasyonlarında, kumpaslarında, tezgâhlarında FETÖ ile beraber hareket etti.
Gezi olaylarında, 17/25 Aralık darbe girişiminde, MİT tırları ihanetinde FETÖ’ye en büyük desteği hem de parlamento çatısı altında CHP verdi. (Kılıçdaroğlu’nun Grup Toplantısı konuşmalarına tekrar bakılsın…)
En önemlisi de 15 Temmuz darbe girişimine Kılıçdaroğlu ve CHP sözcüleri “kontrollü darbe” diyerek, “tiyatro” benzetmesi yaparak, millet vicdanına, şehitlerin hatırasına ağır bir saldırıda bulundular.
FETÖ-CHP paralelliğinin/dayanışmasının iki sebebi olabilir:
1. CHP ne pahasına olursa olsun iktidarı istemektedir. Erdoğan’ın siyaseten bitmesi için FETÖ’nün desteğinin önemli olduğunu kabul etmekte ve işbirliğinde bir sakınca görmemektedir.
2. Batı’nın Erdoğan üzerinden Türkiye’ye yönelik saldırısında FETÖ’ye rol verenler, CHP’nin de bu yapıyla birlikte sahne almasını önemsemekte, istemektedir. FETÖ’nün 15 Temmuz darbe girişimine “kontrollü” yaftasının yapıştırılmasından Washington ve Brüksel oldukça memnundur…
Bir hatırlama yapalım: Yerli ve milli duruşun karşısında olmak, CHP’ye bugüne kadar hep kaybettirdi. Hele şimdi ABD mahkemesindeki bir tezgâhtan her gün yansıyacak Türkiye aleyhtarı haberlerin kamuoyundaki yansımalarını iyi hesap ediniz.
17/25 Aralık tuzağı, Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığını önleyemedi. ABD’deki Sarraf davası da Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin millet iradesi yönünde tecelli etmesini önleyemeyecek…
Tankların üzerine çıkan milletimizin kahramanlığını kimse unutmasın.