Fransa’daki “sarı yelekliler” hareketi, haftalardır süren tedhiş eylemlerine dönüşmüş durumda. Akaryakıt zamlarını ve hayat pahalılığını protesto etmeye yönelik başlayan eylemler, daha önceleri Fransa’da görülen sokak protestolarından oldukça farklı.
Fransa’da genellikle grev ve protestolar sendikalar vasıtasıyla düzenlenir; bu seferki eylemler sosyal medya üzerinden örgütleniyor. Geçmiş dönemlerde konusunu yine ücret artışları, üniversite harçları gibi ekonomik nedenlerden alan protestolar, tanımlı kesimlerin mağduriyetini ifade etmeye yönelik olurdu. Ulaştırma sektöründeki sendikalar, öğrenciler ya da kaçak taksileri protesto eden taksiciler gibi sokak eylemleri yapanların kimlikleri, ne istedikleri daha kolay tarif edilirdi.
Sarkozy dönemindeki sokak eylemleri ise banliyölerde yaşayanların merkeze karşı isyanı şeklinde ifade bulmuştu. Sarkozy’nin çoğunluğu kuzey Afrika kökenli Fransız vatandaşlarını “gerçek vatandaş” olarak görmediğini belli etmesiyle başlayan eylemler, bir süre sonra çevrenin merkeze direnişine dönüşmüştü.
Öncekilerden farklı
Daha önceki sokak eylemlerinde protestocuların iş yerlerine, bankamatiklere, dükkanlara zarar verdiklerine tanık olunmuştu. Sarı yelekliler bu tür bir davranışlar içinde değiller. Onlar, özel sektörü, liberal ekonominin simgelerini değil, doğrudan devletin ideolojisini, yönetimi ve Fransa siyasal modelini hedef alıyorlar.
Sarı yelekliler hareketi, tam bir sınıfsal ayırım yapılamasa da, daha çok orta sınıf hareketi gibi gözüküyor. Bununla birlikte esas büyük farklılık bu hareketin aşırı sağ bir hareket olması.
Fransa’da yapılan tartışmalara bakılırsa, Milliyetçi ve ırkçı Ulusal Cephe Partisinin en genç temsilcisi sarı yelekliler hareketinden epeyce sorumlu. Genç siyasetçi, partinin kurucusu dedesinden çok daha radikal bir milliyetçi; dede onun yanında neredeyse merkez sağda kalıyor.
Torun Marion Marechal-le Pen, ki soyadındaki Mareşal unvanına da dikkat çekmek gerek, Fransa’nın dişi Trump’ı olarak anılıyor. Fransa’nın bağımsızlığını savunarak AB karşıtlığını, “France first” diyerek Trump milliyetçiliği ile aynı çizgide olduğunu gösteriyor.
Aşırı sağın ittifak tehlikesi
İddia, Macron’un Avrupa Ordusu çıkışından sonra bu eylemlerin sertleştiği şeklinde. Bu çerçevede Marion Marechal-Le Pen’in Trump ailesiyle yakınlığına da dikkat çekiliyor. Mealen ifade edilen, ABD milliyetçileri ile Fransa milliyetçilerinin protesto ateşine benzin döktükleri yönünde.
İleri sürülenlerin gerçekliği tartışmalı olsa da, esas sorun herhangi bir nedenle ırkçı ve aşırı milliyetçilerin sokaklara inebilecek hale gelmiş olmaları. Belçika ve Hollanda’ya da sıçrayan eylemlerin hükümetlerle yapılan pazarlıklarla sonlandırılması mümkün. Ancak bu eylemlerin motivasyon konusunun, eylemlerden daha vahim olduğu açık. Eylemi durdurmak, eğilimi durdurmak anlamına gelmiyor.
Dünyanın pek çok yerinde yükselen milliyetçiliğin Trump tarafından kullanılması, AB’nin çatırdama ihtimali üzerinden planlar yapılması mümkün. Ancak şu bir gerçek ki, aşırı milliyetçilik denetlenemez. Bugün popülist siyasetçileri iktidara taşımaya yarayan bir araç, yarın o iktidarları da bertaraf edecek büyük kırılmalara yol açar. Milliyetçilik üzerinden kurulan kıtalar arası ittifaklar, yakın gelecekte herkesin herkesi düşman gördüğü savaş ortamlarını hazırlar. Tarih bunca örnek barındırırken benzer hataların tekrarlanmaması için, anlaşılan o ki başta Avrupa olmak üzere birçok yerde artık aklıselimlerin ittifakına gerek duyuluyor.