Nokta dergisinin, vakti zamanında her istediğini almaya alışmış, reddedilmeye tahammülü olmayan sivilceli, şişman, liseli bir genç kızın kıskanç edasıyla kaleme aldırdığı ‘’Sarayın Kürtleri’’ yazısı, elbette kin ve nefretten
besleniyor ama ondan da öte kaçınılmaz bir ‘’sonun’’ saldırgan paniğini temsil ediyor.
Yazının ilk iması itibarsızlaştırmadır; paralel yapı kamusal alanda gayri ahlaki duruşunu eleştiren herkesi önce itibarsızlık çukuruna atmaya çalışıyor, karalıyor ve sözünü değersizleştirmeye çabalıyor. Sarayın Kürtleri ifadesiyle ‘’alçaltılmış bir himaye’’ altında olduğumuza işaret ederek inandırıcılığımıza gölge düşürmeye, haklılığımızı etkisizleştirmeye ve meşruiyetimizi tartışmalı kılmaya gayret ediyor.
Ama tam da bunu yapmaya çalışırken kendini ele veriyor; toplumun seçim ile işbaşına getirmediği her iktidar ‘’gaspçısı’’ gibi ilkin yalana başvuruyor. Naçizane bendeniz henüz ‘’sarayın’’ yüzünü bile görmemiş biri olarak, hemen söylemeliyim ki, yalan söylüyorsunuz. İşiniz gücünüz iftira ve fesatlık.
İlhami Işık olarak sizinle olan derdimin adı siyasi ‘’kapkaççılığınızdır’’. Her vicdan sahibi bireyin ilk görevi siyasi haydutlukla mücadele etmektir.
Demokrasilerde meydana çıkılır, ahaliye açık önerilerde bulunulur ve yiğitçe şeffaf tartışmalar yapılır ve en nihayetinde ‘’rıza üretmek’’ üzere sandık başına gidilir.
Siz ne yaptınız?
Demokratik hiçbir süreci yaşamadan, bunun sancılı bedelini ödemeye yanaşmadan altın tepside iktidarın size teslim edilmesini talep ettiniz. Bu talebiniz reddedilince de her türlü hile desise ve darbe yapmak dahil en alçaltıcı yol ve yöntemlere başvurdunuz.
Bu olmaz. Bu kabul edilemez.
Söz konusu yazının ikinci iması daha korkunç ve daha düşkünce; terör örgütlerinin neredeyse her gün onlarca canı aldığı bugünlerde böyle bir liste yapmak ne anlama geliyor? Terör örgütlerine hedef göstermek değil midir bu? Kana susamışlığın bu kadarına da pes doğrusu.
İnsanın hayatı ve haysiyeti konusunda bu kadar mı düşkünleştiniz? Rakiplerinizi alt etmenin tek yolu onları fiziki olarak yok ettirmek midir?
Listeler yapmak nafile bir çabadır; çünkü toplumun iradesine karşı konumlandığınız yer gayri ahlaki.
Toplumun paralel yapı ile ayrışması en hakiki, en temel ve en meşru bölünmedir.
Sonuç yerine sizi Shakespear’ın Kral Lear oyununun bir bölümü ile baş başa bırakıyorum. Orada Kral Lear’ın haykırdığı gibi ‘’Kim bana benim kim olduğumu söyleyebilir?’’...
Shakespear’in Kral Lear oyunu o ünlü ‘’hiçbir şeyler’’ atışmasıyla açılır.
Lear : “ Kardeşlerinden daha değerli bir parça için ne diyeceksin, konuş bakalım.”
Cordelia: ‘’ Hiçbir şey efendimiz.”
Lear: ‘’ Hiçbir şey mi?”
Cordelia:’’ Hiçbir şey “
Lear: ‘’Hiçbir şeyden hiçbir şey çıkmaz. Bir şeyler söyle...”