Avrupa Konseyi’ne bağlı Avrupa Görsel-İşitsel Gözlemevi’nin 47. Toplantısı 14-15 Haziran tarihlerinde Saraybosna’da yapıldı. Gözlemevi’nin bu yılki başkanlığı Bosna-Hersek’te ve başkanlığı Kemal Hüseyinoviç tarafından yürütülüyor. Türkiye temsilcilerinden biri olduğum kuruluşun ilk gün toplantısı “talep-üzerine televizyon ve video hizmetleri” üzerineydi. Görsel medya üzerinden bu hizmetlerin tedarikinde uygunsuz görüntülerin yer alması dolayısıyla özellikle çocukların maruz kalabileceği riskler ve ülkelerin bu konuda aldıkları önlemler üzerinde duruldu. Kuzey Avrupa’nın daha bir serbesti içinde olduğu bu konum, Avrupa içinde ülkeden ülkeye değişkenlik arz ediyor. Bir yandan bu konuda rahatsızlıklar ve hassasiyetler ortaya konuyor ancak gündelik pratikte Avrupa anlayışı, felsefi serbestileri kıramadığından, televizyondan videoya, internete ortaya çıkan ve çocuk olsun yetişkin olsun aslında herkesi rencide etmesi gereken görüntülerin yayınlanmasının önüne geçilemiyor.
***
İkinci gündeki yürütme kurulu toplantısı ise sabahtan ikindiye, önceki toplantılarda alınan kararlar, hesapların görülmesi, yeni dönem bütçesi ve eylem planı hakkındaki görüşmelere hasredildi. Avrupa Konseyi’nin 2012 Eşitlik ve Farklılık Ödülü’nü alan ve yirminci yılını kutlayan Gözlemevi’nin önceki toplantılarının yapıldığı Strasbourg ve Paris’te görüşülenler aktarıldı. Kuruluşa ait veritabanları olan Mavise, Korda ve Lumiére’in son durumları hakkında bilgi verildi. Cannes Film Festivali Marketi çerçevesinde yılda bir yayımlanan ve dünya sinemasının istatistiki verilerini arz eden Focus ve Avrupa sinemasının film, televizyon, talep-üzerine, dağıtım ve market bilgilerini bir araya getiren Yıllık konusunda son veriler sunuldu. Ayrıca internet üzerinden yapılan yayıncılık ve MEDIA ve EUROMED programlarıyla Gözlemevi’nin kurduğu ilişki üzerinde duruldu. Üyeliği yeni kabul edilen Karadağ ile birlikte üyelik başvurusunda bulunan ancak müracaatı tartışmaya açılan Fas’ın durumu gündemin diğer maddeleriydi.
İlk defa yedi yıl evvel Film Festivali münasebetiyle bulunduğum Saraybosna’nın Osmanlı, Avusturya-Macaristan ve Yugoslavya dönemlerinin izlerini taşıyan mimarisi ve hayat tarzları belirgin toplumsal renkler ve dokular olarak karşımızda duruyor. Bir Anadolu kasabası veya şehir merkezi görünümündeki Başçarşı ve yedi sene önce rahmetli bilge devlet başkanı Aliya İzzetbegoviç’in dava arkadaşlarından şimdi o da rahmet-i rahmana kavuşmuş olan Ömer Behmen’i gördüğüm, bir Osmanlı konağı olan Moriça Han’ın insana sükun ve sürur veren avlusu hayatımızı anlamlandıran mekanlar olarak içimizi sağaltıyor. Öte yandan, bağımsız bir ülke içinde ‘Sırp Cumhuriyeti’ olarak anılan ‘bölge’de, savaşın efsanevi tünelinin girişinin yer aldığı Tünel Müzesi, yaşananların acı, ibretamiz ve kahramanca bir nişanesi olarak eşrefle esfel arasında dolanan insanlığın bir başka yüzünü sergiliyor.