İfrat ve tefrit arasında kolan vurmak hoşumuza gidiyor.
Bir uçdan bir uca savrulup duruyoruz.
Kendimiz sözkonusu olunca o iki uçdan biri “Biz adam olmayız!” sünepeliği diğeri ise “Bir Türk cihâna bedeldir!” palavrası şeklinde tezâhür edebiliyor.
Bunlardan hangisi daha zararlı ve tehlikeli tam olarak kestiremiyorum. Ancak şurası muhakkak ki herikisi de aynı aşağılık duygusunun değişik tarzda dışavurumundan ibâret. Uzunca süredir yine övüngenlik frekansına ayarlıyız.
Bizim milletçe niçin böyle bir eğilim taşıdığımız suali beni öteden beri meşgûl etmişdir.
Bana öyle geliyor ki bizim çivimiz Tanzîmat’la berâber yerinden oynadı.
Bizler 19. Yy. başlarına kadar kendiyle geniş ölçüde barışık bir toplumduk. Gerçi Batı’nın artık bizleri sollayıp üstelik bize tur bindirmeğe bile başladığını hissediyorduk ama bu gerçek henüz tam anlamıyla kafamıza dank etmemişdi.
Bu bilince vardığımız an gerçi kendimizi tekrar toparlama mücâdelemiz derhâl başladı ama artık farketdiğimiz manzara da bir mezbelelikden pek daha düzgün sayılamazdı.
Bizi yaklaşık ikiyüz senedir bunaltan da gâlibâ bu oldu. Şanlı târihimizle pespâye hâlihazırımız arasında sıkışıp kalmak bizlerde bir tür millî şizofreni, bir şahsiyet bölünmesi durumu yaratdı. Bulutlar saçlarımızı okşuyordu ama yarı belimize kadar da çamurun içinde debeleniyorduk.
Bugün artık o safhayı çok şükür geride bırakdık. Öte yandan etkilerini tam anlamıyla geride bırakdığımız söylenemez.
O yüzden ne olduğumuza da henüz tam mânâsıyla karar verebilmiş değiliz.
Bu kararsızlığımız bizimle ilişkisi bulunan öbür devletleri de biraz şaşalatıyor. Belki benim ferâsetsizliğimdendir ama ben meselâ Sûriye ve Irak politikalarımızı tam olarak kavrayabilmiş değilim.
Kuzey Sûriye bizim bir “iç meselemiz” midir değil midir?
Eğer iç meselemiz ise o zaman 2003’de Kuzey Irak neden “iç meselemiz” değildi?
Ben bunları sohbet olsun, hoşça vakit geçirelim diye sormuyorum. İsteğim sâdece ne yöne doğru gitdiğimizi öğrenmek.
Görebildiğim kadarıyla hâlen hem İran hem Irak ve hem de Sûriye ile en azından “dostâne” sayılamayacak ilişkiler içindeyiz. Bu gibi durumlar uzadıkça kök saldığına nazaran değiştirmek üzere hangi çabalarımız var?
Bunlar benim zihnimi kurcalıyor çünki öte yandan Türkiye için fevkalâde elverişli ve bütün bölgeye istikrar, huzur ve refah getirici şartların da mevcûdiyetini görüyorum. Sözkonusu ülkeler arasındaki ekonomik işbirliği sâyesinde gerçekleşebilecek olan bu şans kaçarsa çok yazık olur kanaatindeyim.
Hepimize...
Nihâyet bir karar versek diyorum...
Biz şap mıyız şeker mi?
Yoksa sâde derbeder mi?