“Tutanakların yayımı neye yaradı?” derseniz cevabım hazır: Medya içi hayırlı tartışmalara yaradı. Gün geçmiyor ki köşelerin birinde gazete yazarlığı üzerine bir yazı çıkmasın... Bazısı kendi köşesinde yazamadıklarını başka gazetelere, dergilere veya internet sitelerine söyleşi olarak yansıtıyor...
Hasan Pulur uzun yıllar çalıştığı Milliyet gazetesinde sahip değişikliği sonrasında huzurunun kalmadığını anlatmış T24 sitesinden Hazal Özvarış’a... “Eskiden böyle olmazdı” anlamına gelen şikâyetleri ve eleştirileri var. Gazete sahipleri özgürlüklere daha saygılıymış, yazılara karışmazlarmış... Yazarların muhatabı yayın yönetmenleriymiş; herhangi biri kalkıp da “Yazını koymuyoruz” demezmiş...
Acaba?
Kuşku duymamın sebebini açıklayayım: Hasan Pulur’un şimdilerde Milliyet’te yaşananları eleştirirken söyledikleri, uzun meslek hayatına dair Safa Kaplan’a anlattıklarından oluşan kitaptaki tanıklıklarıyla çelişiyor...
Son söyleşisinde Milliyet’in Aydın Doğan’dan önceki patronu Ercüment Karacan’ı öve öve bitiremiyor Hasan Pulur. “Sadece gazete çıkarıyordu, ihaleleri, inşaatları yoktu” diyor. Bülent Ecevit’e müthiş karşı olmasına rağmen asla yayına müdahale etmezmiş. Abdi İpekçi’nin izlediği politik çizgiyi beğenmez, ama beğenir görünürmüş...
İlk tanıklık: Kemal Bisalman bir zamanlar Milliyet’te yazardı; Ercüment Karacan ile Abdi İpekçi’nin Milliyet’inde... Hasan Pulur o günlerde gazetenin yazı işleri müdürü. Patron, “Bugünden itibaren Kemal Bisalman’ın yazısını koymayacaksın” diyor... Kime? Yazı işleri müdürü Pulur’a... “Abdi Bey yurtdışında, dönüşünü bekleyelim” itirazını dinlemiyor patron, “Lüzum yok, yazıyı koymayacaksın...” diyor...
Yazılarının artık gazeteye konulmayacağını öğrenen Bisalman’ın “Neden?” sorusuna, Pulur’un cevabı şu oluyor: “Anlaşma yaptığın insan artık yazılarının yayımlanmasını istemiyor...” (s. 123)
Herhalde bu olaydan çıkardığı ilkeyi söyleşide şöyle formüle etmiş: “Gazetenin içeriğine, sözleşmeye aykırı yazılar yazdığınızda işveren buna müdahalede bulunabilir, sözleşmeyi feshedebilir...” O zaman neyi eleştirmiş oluyor bugün? Yazısına müdahalenin yayın yönetmeni yerine yayın koordinatörü eliyle yapılmasını mı?
T24’e verdiği söyleşide kendisini ‘ilkeli’ biri olarak ve “Sosyal demokratım, Kemalistim, Atatürkçüyüm” diye tanıtan Hasan Pulur’un, Demokrat Parti iktidarı döneminde ‘Hürriyet gibi olmak’ amacıyla çıkan ‘DP-yanlısı’ Havadis gazetesinde çalıştığını da, yine kitaptan, (‘olaylar ve insanlar’ın Peşinde Bir Ömür – Hasan Pulur Kitabı’, İş Bankası Kültür Yayınları) öğreniyoruz (s. 71).
“Para için geçtim” diye açıklıyor bir yıldan fazla sürmüş Havadis macerasını...
Aslında şu sırada Milliyet’te değil de Sabah’ta yazıyor olsaydı başına bunlar gelmezdi...
Nedeni şu: Geçenlerde Sabah’ın yayın yönetmeni Erdal Şafak’ın kendi yayın gruplarına ait aylık bir dergide çıkan söyleşisini okurken açık sözlülüğüne bayılmıştım. Birbirimizi tanırız da bu denli ilginç biri olduğunu bilmezdim. “Sabah kalktığınızda hangi gazete yazarını okursunuz?” sorusuna cevaben söyledikleri meselâ: “Hiçbir yazarı okumam, benim aklım bana yeter. Yazarlara ayıracağım zamanı dünya gazetelerine ayırırım.”
Çok beğendim bu yaklaşımı... Her gazetenin yayın yönetmeni Erdal Bey gibi zamanını verimli işlere ayırsa belki çok farklı bir medyamız olurdu. (Aktüel’de yayımlanan söyleşisinde, Erdal Şafak, “Ben sabah bu ofise oturduğumda, Kanada'dan başlarım, Japonya'dan çıkarım. 80 ayrı dünya gazetesi okurum. Afrika'yı da ihmal etmem. Bu süreyi yazarlara ayırırsam, hiçbir şey okuyamam”diyor...)
Takip edenler biliyordur, ben yine de takdirlerimi sunayım: Erdal Bey’in kendisiyle fazlasıyla barışık ilgisi sayesinde, hergün Sabah alanlar, başka hiçbir gazetenin önem vermediği konuların onun sütununda ele alındığını görüyorlar.
Yayın yönetmeni okumadığı için, Sabah’ta yazıyor olsaydı, Hasan Pulur’un yazılarına da dokunulmazdı...
Milliyet’in sahibinin “Başbakan emretsin, gazeteyi kapatırım” dediğini ileri sürüp “Milliyet’te bu olmazdı” diyor Hasan Pulur. Oysa kendisi Milliyet’te yazarken, Aydın Doğan, önce Meydan gazetesini sonra da Gözcü adıyla çıkanı kapatmadı mı?
Unutkanlık herhalde...