Osmanlı’nın fantazi kumaşı çatma, padişah kıyafetleri için kullanılırmış. En zarif örneklerinden biri de Fatih’in kaftanıymış. Kırmızı zemine altın telle nakşedilen kaftanın kumaşı Bursa çatmasıymış.
Bazen bir isim alır götürür insanı. Çocukluğumda yaşadığım mahalledeki apartmanlardan birinin adı ‘Çatmacılar’ idi. Bu ismin anlamı bilmez, çocuk aklımla çatık kaşlı insanların yaptırdığı bina olduğunu düşünürdüm. Bu hal, Selimiye Camii’ne çekim için gittiğim zamana dek devam etti.
Üsküdar çok özeldir, Selimiye de bundan nasibini alır. İstanbul’da ilk şehir planlamasının yapıldığı bilinen mahallenin, adı III. Selim’den gelir. Caminin esas yapılış amacı Selimiye Kışlası’ndaki askerlerin daha rahat ibadet edebilmesidir. Tüm eser sahipleri yapıları yaşasın, gelecek nesillere ulaşsın diye akar yani gelir tahsis ederler. Bu bazen hamam olur bazen ise yapıyı çevrelere dükkan ve çarşılar. III. Selim, camiye gelir olsun diye alışılmışın dışında bir akar bulur. Beni etkileyen en önemli detaylardan biri de budur. 1805 yılında, günümüzde çocuk parkının olduğu alana, kumaş tezgahları yaptırır. 1894 depreminde yıkıldığı düşünülen bu tezgahları anlatan en iyi notlardan biri de Musahipzade Celal Bey’indir. “Yüzden fazla tezgâh bir çarşı halinde çalışmakta imiş... Orada ‘çatma’dan başka daha birçok döşemelik, esvaplık kumaşlar da dokunurmuş... Bu çatma döşemeliklerden başka, Selimî denilen Tomar ipekli, Alaca, Diba ve daha bunun gibi eski zamanın en zarif kumaşlarımızla beraber üzeri ayetli Alay Sancakları ve birçok ipekli çeyiz eşyası da dokunurmuş” diye anlatır bu tezgahları.
1 numaralı eser
Çatma’nın bir kumaş türü olduğunu farkettiğim bu süreçte karşıma harika bir eser çıktı. Reşad Ekrem Koçu’nun Türk Giyim Kuşam ve Süslenme Sözlüğü. Eserin ilk baskısı Sümerbank Kültür Yayınları’nın ‘1 numaralı eseri’ olarak 1967 yılında yapılır. Geçtiğimiz aylarda Doğan Kitap tarafından tekrar basılan sözlüğün önemini Koçu özetler. “Bu konuda milli kütüphanemize konulan ilk eser” diye takdim ettiği yayını “Durmadan değişen modaları takip etmek beşeri gücümün üstünde kalmıştır” diye tanımlar. Topkapı Sarayı Müzesi’nde sergilenenler arasında eşsiz çatmalar da yer alır. En lüks kumaşlardan biri olarak kabul edilen çatmalar, padişah kıyafetleri için kullanılırmış. Çatma kumaşının en zarif örneklerinden biri de Fatih Sultan Mehmed’in kaftanı. Kırmızı zemine altın tel ile nakşedilen giysinin kumaşı Bursa Çatması’dır. Reşad Ekrem Koçu “Gayet sağlam dokunmuş kabartma çiçekli ipek kadife eski bir Türk kumaşının adı” diye anlatır çatmayı. Sadece ipekle değil, ipekle karışık ya da som sırma tel ile dokunanları da olurmuş. Koçu’ya göre Lale Devri’nin en makbul elbiselik kumaşı olan çatma, geçen yüzyıla dek dokunur. Üsküdar’da yüzden fazla çatma tezgahı bulunurmuş. Elbiselik, örtülük, perdelik ve yastıklık olarak farklı kullanım amaçlarıyla dokunan çatmalar maalesef günümüze ulaşmadı. Antikacıların “Sanmayınız antikacı atması, para eder Türkiye’nin çatması” diye tariflediği bu kumaşın benim için apartman adıyla başlayan öyküsü bu olur.
Pataküte nedir?
Koçu’nun, çok kıymetli sözlüğünde günümüzde kullanılan pek çok kelimenin hikayesi de yer alıyor. Dayağı tanımlarken kullanılan “pataküte”nin kilise (yangın) tulumbacılarının giydiği bir kıyafet olduğunu öğrendim mesela. Yakası kadifeli, çapraz ipekli mintanmış pataküte.
Astarlık beze eskiler ‘kirpas’ derlermiş. Keten yada pamuk ipliğinden dokunan bez anlamında kullanılan ‘kirpas’ Farsça kökenli imiş. Deyimlere konu olan ‘kabak çiçeği’ ise kadınların kullandığı mücevherlerden olan broşun adıymış. Kabak çiçeği broşların değeri, üzerindeki elmasların büyüklüğü ve temizliğine göre değişirmiş. Ortada iri çiçeği çevreleyen bukete konan kuşun tasvir edildiği tasarımı, mineler tamamlarmış. İsimlerini bile bu eserlerden öğrendiğimiz değerlerimiz teker teker kaybolmakta. Gaziantep’in kıymetlerinden olan ‘kutnu’ kumaş da bende iz bırakan kumaşlardan biridir. Çok az sayıda üreticinin dokuduğu kutnu; canlı renkleri ve farklı alanda kullanılabilmesi ile dikkat çekiyor. Kaybolmaya yüz tutan bu değerlerin farkına varmak ve koruyarak geleceğe taşıyabilmek ümidiyle...
Ayrıntılar değerli
Yüzlerce eser ve makalesi bulunan Reşad Ekrem Koçu’nun (1905-1975) ismi İstanbul Ansiklopedisi ile özdeşleşir. “G” harfinin ortalarında maddi sorunlar nedeniyle duran yayın gerçekten çok kıymetli bir eserdir. Türk tarihinin yazımı konusunda özenli bir dil seçen Reşad Ekrem Koçu, ayrıntılara verdiği önemle dikkat çeker.
Alaca kumaş arakiye ve altıparmak
Üsküdar’da bir semtin adı Arakiyeci’dir. Arakiye’nin tiftikten yapılmış ince bir külah olduğunu da Reşat Ekrem Koçu’nun eserinde okuyorum. Arapça ‘ter’ anlamına gelen ‘arak’tan türeyen sözcük, ‘ter toplayıcı’ demekmiş. Özellikle dervişlerin giymeyi tercih ettiği arakiye’nin üzerine başka bir külah veya kavuk giyilmezmiş. Kaybedilen değerlerimizden biri de kumaş çeşitlerimiz olur. Alaca kumaş genelde kırmızı üzerine sarı çubukluymuş. Çok eski zamanlardan beri Anadolu’nun farklı yerlerinde el tezgahlarında dokunurmuş. Dayanıklılığı ile bilinen alaca, kadın şalvarında ve erkek mintanları için tercih edilirmiş. Evliya Çelebi’nin notlarına göre 17. yüzyılda İstanbul’da 70 alaca dükkanı bulunurmuş. ‘Altıparmak’ ise alaca kumaşının bir türüymüş.